ŞİMDİKİ GENÇLER
DAYAKLIK
O dumanlı
gençlik çağı
duman misali
erir biter.
Haldun Taner
22 Kasım 1997
tarihli gazetelerde
vardı bu başlık. Bu
tespiti yapıp, dile
getiren zat-ı
muhterem de Nusret
Demiraldan başkası
değildir. Habere
göre bir yıl önce
yazmaya başladığı
anılarını iki yıl
sonra
tamamlayabilecek
olan yazar (!)
anılarında gençlere
çok yer vermiş:
Şimdiki gençler çok
fanatik, Başsavcıya
çakmak
fırlatıyorlar,
bunları kontrol
etmek için dayak
gerekli diyen
Demiral bir şeyin
fırlatılmasına mı,
yoksa fırlatılan
şeyin çakmak
olmasına mı bu kadar
kızdı anlayamadım.
Çünkü bir kaç
gramlık çakmağın
çarptığı yerde pek
hasar
bırakmayacağını,
ayrıca çakmağın
yanar vaziyette
atılamayacağını
düşünüyor ve bu
ülkede genç
sayamayacağımız ve
insan
diyemeyeceğimiz
kişilerin, yanan
meşaleler fırlatarak
37 genç insanı nasıl
yaktıklarını
hatırlıyorum. Çakmak
fırlatan gençlere
dayak cezası veren
bu zihniyetin, 37
genç insanı
yakanları 'tahrik
edildiler'
gerekçesiyle
savunmalarını ise
algılayamıyorum.

Demiral günümüz
gençlerini 1970
yılının
gençleri ile
karşılaştırıyor. Hem
de en meşhurlarıyla:
"1971-1972
yıllarında Deniz Gezmişleri
sorgularken,
ifadesini almak için
hastaneye gittiğim
Yusuf Aslan, hasta
yatağından kalkarak
elimi öptü. Şimdiki
gençler çok fanatik,
ellerine geçse bizi
boğarlar."
Yusuf adına sizden
özür dilerim ama,
Onun yaptığını da
hastalığına verin!..
Kendi gençliğini
hatırlamayanlara,
herkesin bir
zamanlar genç
olduğunu, Jacques
Prevertin Yazma
Ödevi şiiri ile
hatırlatmaya
çalışalım:
Napoleon çok gençken
çok cılızdı.
Topçu subayıydı
İmparator oldu
sonradan
O zaman bir göbek
bir çok da memleket
edindi
Öldüğü gün
Göbeği vardı yine
Ama bir hayli
küçülmüştü.
"Büyük bir göbekle
çok memleket ve çok
düşman edinmeyi ya
da küçücük kalacak
kadar yaşlı olmayı,
genç ve cılız olmaya
tercih eder
misiniz?" diye
sormak istiyorum
Resul Rızaya:
Gençlik vefasız
çıktı,
yaşlılık vefalı
O ki ömrümün son
gününe dek
benden ayrılmayacak
diyen Resul Rızanın
şiirinde bir mısra
daha var ki şairin
asıl söylemek
istediğini ortaya
koyar:
İyi mi yani?
Genç yaşta ölmeyi
önemsemeyenler için
problem değil elbet
ama, Özdemir Asaf
genç ölmeyi
istemeyenlerden,
nedeni ise çok
basit;
Ölebilirim genç
yaşımda
En güzel şiirlerimi
söylemeden
götürebilirim.
Ölümle hep burun
buruna yaşayan, 57
yaşında bile
ölmekten
korkmuyorum,
ölmek arıma gidiyor,
onuruma
yediremiyorum ölmeği
diyen şairimiz Nazım
Hikmet, gençliğiyle
ilgili düşüncesini
şu dizeleriyle dile
getirir:
Geldiler
gençliğimden
bir yerlerde
unuttuğum
gençliğimden
bir yerlerde
doyamadan...
Bu kadarla da kalmaz
Nazım ve gençlikten
üstün tutabileceği
çok az şey olduğunu
açıklar:
Kapıyı çalıyorum
Bu evde ben de senet
vereceğim şeytana,
Ben de kanımla
imzaladım senedi.
Ne altın istiyorum
ondan,
ne bilim ne gençlik,
Hasretlik cana
yetti,
pes!
Beni İstanbuluma
götürsün bir
saatlik...
İstanbula en az
Nazım kadar düşkün
olan bir başka
şairimiz de gençliğe
duyarlılığını bir
yazısında kaleme
alır. 1946 tarihli
yazıda, İbrahim
Alaaddin Gövsanın
hazırladığı Türk
Meşhurları
Ansiklopedisi adlı
'ilim eseri'nde
gençlere yer
verilmediğinden
yakınırken şunu
örnek verir:
"Bazı kimseler, bir
zamanlar şiirimizi
yozlaşmaya götüren
yeni akımların önüne
geçilmesini, genç
şairlerin kanun
kuvvetiyle
susturulmasını
istiyorlardı. Sanat,
nihayet, ölçüye
vurulamayan bir
çabadır. Bir sanat
eserini anlayıp
anlamadığımızı kesin
olarak bilemeyiz.
Gel gelelim ilim
öyle değildir. İlmin
kıymet hükmüne,
kendinceliğe
tahammülü yoktur.
Bunu kendileri de
bilirler. Kendi
metotlarıyla hareket
edecek olsak, ilk
olarak Türk
Meşhurları
Ansiklopedisi
cinsinden kitapları
toplatır, İbrahim
Alaaddin Gövsa gibi
ilim adamlarını
mahkum ederiz. Hiç
kimsenin Türk
gençliğine yanlış
bilgiler öğretmeye
hakkı yoktur."
Saldırmak
kolaydır ve Demiral
gençliğe saldırıda
yalnız
değildir. Örneğin;
Platon gençliği
'ruhsal sarhoşluk'
olarak tanımlarken,
Aristo 'vurdumduymaz
yaratıklar' der. Bu
duyarsız insanlara
ve yaşamını gençlere
adadığı halde mezar
taşına gençleri
kınayan yazılar
yazdırtan Sokratese
Can Yücelin
duyarlılığıyla
seslenelim:
Ölüm bu ara çok
oldun sen
Ortalığı kırıp
geçirdin
Dostlara taktın,
gençlere taktın
kancayı...
Kendim için
söylemiyorum, yanlış
anlama, bak!
Nasıl olsa benim
miyadım doldu,
Ama sen de bokunu
çıkarma işin!
Bir süre ara ver bu
iş güzarlığa!
Tek dur biraz!
Ne dersin tam maaşla
emekliliğe?
İşsizlik sigortası
da veririm
istersen...
Can Yücel bir de
Şiirimizin Öfkeli
Gencine Portresiyle
Bir Portre çizer, şu
şiiriyle
Çamlıca'dan indi
Beyoğlu'na
(Annesinden tevarüs
İstanbul lehçesiylen
ve horladığı
babasının bahçıvan,
karakol,
çiçekleriyle)
Alıp zamkinos
yeleğinin delik
cebine
Kısıklıyı,
Sultantepe'yi,
İcadiye'yi
Yani tekmil
Üsküdar'ı,
Allı dallı bir heybe
gibi vurup sırtına
-Ve hayret o dur ki,
Boğaz'ı da geçip
Orhan Veli'nin tek
atlı arabasıynan-
İndi şiirimize
O Eloğlu değil,
itoğluyit
O kıl pranga kızıl
çünki
O Çingene Baron
Eloğlu olmayan bu
öfkeli genç şair
Metin Eloğlu'dur ki
kendisinden bir yaş
küçük olmakla 'genç'
sıfatını vermiştir
Can Yücel O'na ama,
Fethi Giray 1951
yılında yazdığı bir
yazıda Metin
Eloğlu'na 'genç'
demeyi daha çok hak
eden birisinden
bahseder:
"Rahmetli Orhan Veli
ile birlikte
Eloğlu'nun ilk
şiirlerinden birini
okuduğumuz zaman,
Orhan, kendine
mahsus bir anlayış
içinde 'İş var bu
delikanlıda'
demişti. Sonradan
Metin'in şiirleri
Yaprak dergisinde
yayımlanınca,
Orhan'ın bu
sözlerindeki isabeti
öğrenmiş oldum."
Can Yücel'in "Orhan
Veli'nin tek atlı
arabası" dediği de
Yaprak dergisi olsa
gerek. Kendisinden
13 yaş küçük şaire
'genç' demeyi hak
eden Orhan Veli;
benzer şeyleri
Mehmed Kemal'e de
söylemiştir:
"15 Şubat 1949'da
Metin Eloğlu, Orhan
Veli'nin Yaprak'ında
Zehra ile Güzel
Niyazi'yi yazdığında
ilgimi çekmemişti.
Yepyeni, gıcır gıcır
bir ad giriyordu
şiirimize... Orhan
sordu: 'Nasıl
buldun?' Ben o zaman
Orhan'ın şiirini de,
Metin'in şiirini de,
benzerlerini de aynı
kaba koyuyordum.
'Size benziyor..'
dedim. 'Değil..
Değil... Daha
dikkatli oku..
Göreceksin neler
getirecek şiirimize.
Gelişecek yepyeni
bir şair olacak...'
Orhan haklı çıktı."
İşsizlik sigortasını
kabul etmeyen ölüm;
her ölümün erken
olduğu şu dünyada,
şairlere de 'genç'
yaşlarındayken takar
kancasını. Biz yine
de mezar taşlarını
bir kenara
bırakalım,
nefesimizi bir başka
şairin şiirinde
tüketelim:
Geçiyorum
gençliğimizin
sokaklarından
Bir sokak arıyorum
adımı taşıyacak.
İzzet Sarayliçtir
bu şair ve bir de
dileği vardır
ilerleyen mısralar
da:
Adımı taşıyacak bu
sokakta
hiç bir zaman
hiç kimse
kötü bir gün
görmesin, kaza
geçirmesin, ölmesin.
Demiral gibilerinin
gençlere bu kadar
öfke duymalarının
nedeni gençlerin
yaptıkları
tespitlerdir
diyebiliriz. Buna en
güzel örnek Akgün
Akovanın Baba Bana
Bağırmasıdır:
Tam zamanı şimdi
memleketi bu hale
senin oy verdiğin
partiler getirdi
baba!
İstanbula en az
Nazım kadar düşkün
olan genç şairimiz
elbette ki (biraz
önce de adı geçen)
Orhan Veli'dir ve
O'nun ölümünün
ardından bakın
Neyzen Tevfik neler
söylemiştir:
"Hiç beklenmeyen bir
ölüm. Benim ızdırap
arkadaşım oğlum
Orhan Veli'yi çok
severdim. Çok
değerliydi. Varlığı
edebiyatımız ve
gençlik için gerekli
olan bir insandı.
Düşünce ürünlerini
henüz tamamen
vermeden öldü.
Değerli aydınlarımız
tarafından O'nun
değeri
belirtilmelidir.
O'na sevgisi
olanlara sabır
dilerim. Gençlik
için gerekliydi ve
kayıptır dedim.
Açıklayayım. Gençlik
derken kafa gençliği
ve Orhan Veli kafası
ayarında olanları
kastediyorum.
Yaprak'ından
yararlandığımız
verimli bir dal
ansızın kırıldı,
düştü toprağa,
doğanın ta koynuna
girdi. O dalı,
meyvaları yeryüzünde
ve insanlığın
elindedir. Boşuna
O'nu kurutmağa
teşebbüs edenler
bulunsa da ümidimiz
ve tesellimiz dalı
kırık ağaçtadır.
Çünkü ağacın kökleri
çok sağlam ve
kuvvetli."
Yaşı kırkı geçti.
Geçti ya, on beş
yıldan fazla bir
zamandan beri adı
genç hikayeci diye
anılır. Bizim de,
hala, genç şair diye
anıldığımız gibi.
Orhan Veli'nin
yazdığı bu genç
yazar ise Sait
Faiktir ve Orhan
Veli yazısını Sait
Faiki tanımlayarak
bitirir:
"Sait Faik ne genç
bir hikayecidir, ne
ihtiyar. Bence O,
kırkını aşmış bir
mahalle çocuğudur."
|