GARİPİN SARAYBOSNA
TEMSİLCİSİ
Türkiye PEN
Yazarlar Derneği
üyesi olarak 35.
Saraybosna Şiir
Günlerine katılan
şair ve yazar Akgün
Akova; gerçeğin
savaşı, düşün de
barışı gördüğü bu
yerlerdeki son
gecesinde Yazarlar
Birliğinin verdiği
yemekte İzzet
Sarayliç ile karşı
kaşıya oturur.
Çağdaş Türk
şiirinden söz
ederler, birçok
şairi anarlar.
Yemeğin sonuna doğru
İstanbuldan bir
isteğiniz var mı?
diye sorar Akgün
Akova. Çünkü şairin
İstanbul Günleri
şiirini de bilir,
şairin ilk kez bu
şiiri yazdıktan
sonra, 1990 yılında
İstanbul Kitap
Fuarına katıldığı
zaman İstanbula
geldiğini de...
İstanbul günlerim
üstüne
söylenti çeşit
çeşit.
Biri der orada
politik olaylara
karışmışım.
İkincisine göre
bir aşk serüveni
geçmiş başımdan.
Üçüncü
söylentiyse söz eder
uyuşturucu
işlerinden.
İstanbula hiç
gitmediğim gerçeği
üstünde
tabii kimsecikler
durmaz.
Bu soru
karşısında teşekkür
eden İzzet Sarayliç,
Hayır! der ama,
biraz düşündükten
sonra şu isteğini
dile getirir: Bende
Nazımın ve diğer
şairlerin büyük boy
resimleri var. Ama,
Orhan Velinin ki
yok! Dönünce, Onun
bir posterini
gönderirsen bana çok
sevinirim!
Devamını Akgün
Akovadan okuyalım:
İki aydır
İstanbulda kırk bir
takla attım, ama
hiçbir yerde Orhan
Velinin büyük boy
bir resmini
bulamadım. Aramaya
devam ediyorum.
Keşke
Metallicanın,
Madonnanın ya da
Müslüm Gürsesin
posterini isteseydin
benden Sarayliç!
Onların posterleri
İstanbulun her
yerinde var!
Napacaksın allah
aşkına Orhan
Velinin yarı baygın
yüzünü? Sana bir
Pamela Anderson
posteri göndereyim
de, yetmişine doğru
gözün gönlün
açılsın!
Gerçekten Orhan
Velinin bir posteri
yoktur. Zaten basılı
resimleri de birkaç
tanedir. Ancak Akgün
Akova sözünü tutmuş
ve İzzet Sarayliçe
bir Orhan Veli
posteri
göndermiştir, nasıl
mı? Bir söyleşisinde
bu olayı anlatır
Akgün Akova ve
birkaç hafta sonraki
başka bir
söyleşisinin
bitiminde yanına
yaklaşan okuyucu -
dinleyici, Ona bir
zarf uzatır. Zarfı
açan şair, diğer
şairin istediği
şairin bir afişiyle
karşılaşır. A3
boyutunda,
bilgisayarla
renklendirilip
printer çıktısı
alınarak yapılmış
olan bu afiş, şu
anda Saraybosnada
şair İzzet
Sarayliçin
duvarında, en gözde
yerde asılı olsa
gerek...
1990 yılında
İzzet Sarayliç
şiirlerinin
çevirilerine birkaç
çeviri ekleyerek;
İstanbul Günleri
adlı bir kitap
hazırlayan Yüksel
Pazarkaya, kitabın
önsözünde, birkaç ay
önce (1989 ağustos)
tanıştığı İzzet
Sarayliç ve şiiriyle
ile ilgili şunları
yazar:
Kimseye
haksızlık etmek
istemem, ama hiç yüz
yüze gelme
mutluluğunu
tatmadığım, yalnızca
şiirlerinden,
yazılarından,
üzerine yazılan ve
anlatılanlardan
tanıdığım Orhan Veli
gibi bir şair olan
İzzet Sarayliç.
Orhan Veli gibi çok
genç yaşında
yitirdiğim şair
dostum Helmut Mader
gibi bir şair. Gibi
benzetmesi yanlış
anlaşılmasın. Demek
istiyorum, gerçek
şair kumaşından bir
şair ve -nasıl
ayırabiliriz ki
birbirinden- tepeden
tırnağa bohem
bir şair. Kavak
yellerini çoktan
geçirmiş elbette
1939 doğumlu
şairimiz, ama başı
rüzgarlı bir şair.
İzzet Sarayliçi
Orhan Veli ve Helmut
Mader gibi şairleri
düşündükçe, başı
rüzgarlı şair
olmazmış gibi gelir
bana.
İzzet Sarayliçin
Türkçe ve Almanca
çevirilerinden
tanıyabildiğimce,
şiirinde de bir
Orhan Veli
akrabalığı var.
Elbette bu Garip ile
bir akrabalık değil.
Birdenbire, doğaçtan
ve kendiliğinden
söylenen bir açık,
duru deyişin
anıştırdığı
akrabalık. Kendi
kendini de tiye
almaktan çekinmeyen
bir ironinin ve
sırılsıklam insan
olan, sırılsıklam
insan seven, topluma
adanmış bir şiir.
İzzet Sarayliç
şiirinin Orhan Veli
şiiriyle
akrabalığını, biraz
önceki İstanbul
Günleri şiirinden
anlamıştır, Orhan
Veli dostları...
İstanbul Günleri,
Orhan Velinin
Dedikodu şiirini
anımsatmıyor mu?
Kim söylemiş beni
Süheylaya
vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama
kim,
Eleniyi
öptüğümü,
Yüksekkaldırımda
güpegündüz?
Melahati almışım
da sonra
Alemdara
gitmişim öyle mi?
Onu sonra
anlatırım, fakat
Kimin bacağını
sıkmışım tramvayda?
Güya bir de
Galataya
dadanmışız;
Kafaları çekip
çekip
Orada alıyormuşuz
soluğu;
Geç bunları, anam
babam, geç,
Geç bunları bir
kalem;
Bilirim ben
yaptığımı.
Ya o Muallayı
sandala atıp,
Ruhumda hicranını
söyletme hikayesi?
Çağrışımların
dışında, İzzet
Sarayliçin diğer
şiirlerinde de
Garipin etkisi
görünür, işte örnek
olarak Dostum Bulut
Üstüne Kısa Bir
Öyküdür Bu şiiri:
Öğleye kadar dost
oldum bir bulutla
O ise
tam öğle zamanı
birdenbire
bıraktı beni
Fransızca'yı çok
iyi bilen, Fransız
şairlerden çeviriler
yapan bir şairin
onlardan
etkilenmemesi mümkün
müdür? Bu
etkilenmeyi
'hırsızlıkla'
suçlamak mıdır doğru
olan, yoksa
'akrabalıkla'
yakınlaştırmak mı?
Bu tartışmaları
hiç uzatmadan bir
kenara bırakarak,
şiire dönelim ve
İzzet Sarayliçin
Öykü adlı, buram
buram Garip kokuları
yayan şiiriyle
yazımızı
bitirelim...
Hoşça kal
Oysa hiçbir şey
olagelmemişti
aramızda.
|