İLKÇAĞ OZANI
1914'de doğan,
15'de konuşan, şiir,
yazı ve fikirleriyle
günümüze kadar
susmayan Orhan Veli,
19 Mayıs 1938'de
Mehmet Ali Sel takma
adıyla Gençlik
dergisinde
yayımlanan Sicilyalı
Balıkçı şiirinde,
2038'de de
okunacağını
bildiğini
vurguluyordu:
Yüz sene sonra bugünkü dünyadan
Bir tek insan
kalmadığı gün,
Sicilya
sahillerinde yaşayan
balıkçı
Bir yaz sabahı
ağlarını atarken
denize
Her zamankinden
daha geniş gökyüzüne
bakıp
Benden bir mısra
mırıldanacak şarkı
halinde
Şiirin devamında,
kendince
karamsarlığa kapılsa
da artık bizler
biliyoruz ki sırf
Sicilya'da değil,
bütün dünyada
okunacaktır Orhan
Veli. (Örneğin seçme
şiirleri New York'ta
Murat Nemet Nejat'ın
İngilizce'ye
çevirisi 1996
yılında I, Orhan
Veli adıyla; Talat
Sait Halman'ın
İngilizce'ye
çevirdiği 111 şiir
Multilingual
Yayınları tarafından
1997 yılında Just
For The Hell Of It
'111 Poems By Orhan
Veli Kanık' adıyla;
Stockholm'de Lasse
Söderberg'in
İsveçce'ye çevirisi
Ellerströms Yayınevi
tarafından Jag
lyssnar til Istanbul
adıyla
yayımlanmıştır.)
13 Nisan 1914
Pazartesi günü,
sabahleyin,
İstanbul'da,
Beykoz'a bağlı
Yalıköyü'nün İshak
Ağa Yokuşu'nda, 9
no'lu evde doğar
Orhan Veli. Babası
Klarnetist Mehmet
Veli, annesi Fatma
Nigar'dır. İki
kardeşi vardır,
Adnan Veli ve
Füruzan Yolyapan.
Bir yaşındayken
kurbağa'dan korkmaya
başlamıştır.
Çocukluğu Beykoz,
Beşiktaş ve
Cihangir'de geçer.
Beşiktaş Akaretler
Yokuşu'nda, şu an
Beşiktaş Jimnastik
Kulübü'nün bulunduğu
Anafartalar
İlkokulu'nun ana
sınıfına gider.
İlkokulu ise
Galatasaray
Lisesi'nde yatılı
olarak okur. Tatil
günlerinde kardeşi
Adnan Veli ve
arkadaşı Halim Şefik
ile top oynarlar.
(Spora, özellikle
futbola olan
düşkünlüğünün bu iki
okuldan
kaynaklandığını
uydurarak kimi
volelere konu
yaratabiliriz.)
Babasının
1924'de,
Cumhurbaşkanlığı
Bando Şefliği'ne
tayini ile
Galatasaray
Lisesi'nin dördüncü
sınıfından ayrılarak
Ankara Gazi
İlkokulu'na geçer.
Ertesi sene de
Ankara Erkek
Lisesi'ne başlar.
Dokuz yaşında
okumaya, on yaşında
da yazmaya olan
aşkının farkına
varır. On üç yaşında
tanıdığı Oktay Rifat
ile on altı yaşında
tanıdığı Melih
Cevdet'i en iyi
arkadaşları ilan
eder. Birlikte sanat
üzerine tartışıp,
söyleşir; tiyatroda
rol alır; şiirlerini
birbirlerine okur;
daha ileriki
yıllarda bir kitap
(Garip) ve bir dergi
(Yaprak)
çıkarırlarsa da lise
yıllarında okul
kooperatifinin
parasıyla
yayımladıkları
Sesimiz adlı
dergiden, günümüzde
pek ses seda çıkmaz.
1933'de liseyi
bitirdikten sonra
İstanbul
Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi,
Felsefe Bölümü'ne
başlar.
Bu yıllarda
futbol zevkinin
yerini at yarışı
alır.
Aşk hayatı gibi
hareketli bir iş
hayatı vardır.
İlk şiirleri
Aralık 1936'da
Varlık Dergisi'nde
şu açıklamayla
yayımlanır:
"Varlık'ın şiir
kadrosu yeni ve
kuvvetli genç
imzalarla
zenginleşmektedir.
Aşağıda dört şiirini
(Oaristys, Ebabil,
Eldorado ve
Düşüncelerimin
Başucunda)
okuyacağınız Orhan
Veli, şimdiye kadar
yazılarını
neşretmemiş olmasına
rağmen olgun bir
sanat sahibidir.
Gelecek sayımızda
onun ve arkadaşları
Oktay Rifat, Melih
Cevdet, Mehmet Ali
Sel'in şiirimize
getirdikleri yeni
havayı daha iyi
belirtecektir."
Mehmet Ali Sel,
Orhan Veli'nin takma
adıdır. Oktay Rifat
bu ad için "galiba
yırtmaya kıyamadığı
şiirlerini bu adla
çıkarırdı" derken,
Baki Süha
Ediboğlu'nun bu
konudaki sorusunu
şöyle yanıtlar Orhan
Veli: "O zamanlar
çok şiir
yayınlıyordum.
Adımın her zaman
görünmesi hem benim
için hem de dergi
için doğru değildi.
Bir de şu var;
Mehmet Ali Sel,
benim bazı
tecrübelerime alet
olmuş bir isimdir."
Sabahattin Ali,
Yaşar Nabi Nayır'a
yazdığı bir
mektuptaki en önemli
konu, şairlerimizin
şiirlerinin
yayımlanmasına aracı
olduğunu ama, artık
bundan rahatsızlık
duyduğudur. Ayrıca
Sabahattin Ali,
Mehmet Ali Sel'in
Orhan Veli'nin takma
adı olduğunu bilmez
ve Melih Cevdet ile
de henüz
tanışmamıştır.
"Bizim şu genç
şairlerin, yani
Orhan Veli ile Oktay
Rifat'ın başlarına
gelene pek müteessir
oldum. Zavallı
çocukların genç
yaşta cinnet
getirecekleri hiç
tahmin edilemezdi.
Acaba onların
şiirlerini
yayınlamaya aracı
olduğum için bu
hazin sonuçtan ben
de sorumlu muyum
diye vicdanen ben de
acı çekiyorum.
Özellikle edebi
cinnet,
tutulanlarını sadece
akraba ve tanıdık
çevrelerinde değil,
nispeten geniş ve
daha acımasız bir
kalabalık karşısında
da gülünç ede
geldiğinden acıma ve
esef duygularım bu
nispette şiddetli
oluyor.Orhan Veli
ile Oktay Rifat'ın
arkadaşı bir de
Mehmet Ali Sel var
ki şahsen
tanımıyorum. Yalnız
sari olduğu
anlaşılan bu yeni
cinnete o da
tutulmuş görünüyor.
Tanıdıklarına,
akraba, taallukatına
geçmiş olsun. Sinir
ve akıl doktoru
Şükrü Hazım, bu
konuda bir şeyler
yayınladı mı? Etti
ise çıktığı yeri
lütfen bildir."
Orhan Veli
domates, zeytin,
soğanı yemez;
sarmısak ve ciğerden
nefret eder; sucukla
pastırmaya
bayılırdı. Her çeşit
balığı, pilavla
makarnanın
salçalısını,
sebzelerden
enginarı, kuru
fasulyeyi iştahla
yerken, süt ve çiğ
yumurtadan adeta
kaçar ama, sütten
yapılmış tatlılarla
yumurtanın çok
pişmişini severdi.
İlk zamanlar
tütünden nefret etse
de kısa zamanda
tiryakisi olur. Koyu
çay, şekersiz kahve
ve şarap içmeyi
sever; Göksu
Deresi'nin denize
döküldüğü yerdeki
kırmızı eve
hayrandır. Yürümeyi
çok sever, bazen
Beyoğlu'ndan
Sarıyer'e kadar
yürüyerek, ıslık
çalarak gittiği
olurdu.
Şiirlerinin yanı
sıra çevirileri,
denemeleri ve
öyküleri ile Orhan
Veli'nin Kanık'sadığım
hayatında bir
gezinti yapacağız
sizlerle..
Yüz sene sonra
Sicilya
sahillerinde,
Sicilyalı bir
balıkçı tarafından
okunacağını bilen
Orhan Veli'ye,
Sabahattin Kudret
Aksal bir soru
sorar. Bir Şiir
Üstüne Notlar
şiirindeki soru
şudur:
Bir ilkçağ ozanı
şiirlerini okusun
istemez misin?