NASIL ÖLMEK
İSTERSİNİZ?
Bu soruya "yatakta,
acı çekerek
ölmeyeyim de"
diyenler
çoğunluktadır, sayı
olarak onları
"uykuda öleyim"
diyenler izliyordur
bence. Peki başka
şekillerde ölmek
isteyenler yok mu?
Örneğin bir
arkadaşımın ölüm
üzerine şöyle bir
kurgusu var:
"Kumsalda olmalıyım.
Üzerimde de çok
ince, hatta tülden
bir elbise olmalı.
Adım adım denize
doğru yürümeliyim.
Sular bileklerimden
diz kapağıma
yükselmeli, sonra
baldırlarımda,
kalçalarımda
hissetmeliyim,
böylece suyun
seviyesi de yavaş
yavaş yükselir.
Derken sırtım,
göğüslerim,
omuzlarım... Ama
durmamalıyım.
Boynumdaki suyun
soğukluğu beni
etkilememeli. Hatta
yavaş yavaş ağzıma
dolarken denizin o
tuzlu suyu, son bir
kez burnumdan nefes
almalıyım. Bu arada
saçlarım denizle
birlikte
dalgalanmaya
başlamalı. Artık
burnum da sular
altında kalmalı,
derken gözlerim (ama
kapanmadan) ve
sonunda tamamen
dalgaların altında
yürümeliyim. Suyun
kaldırma kuvveti,
vücudumda pek
oksijen kalmadığı
için beni
etkilemeyecektir ve
ben ciğerlerimdeki
son havayı harcayana
kadar durmadan, aynı
tempoyla
yürümeliyim. Ağzım
ve burnumdan çıkan
son kabarcıkları ve
kaldıysa deniz
derinliklerinin
güzelliklerini
algılamalıyım. Bari
gördüğüm son şeyler
güzel olsun. Eh! bir
yerde canım
tükenecek elbette. O
an sanki yolda
tökezlemişim gibi
düşmeliyim Belki
mercanların belki de
yosunların arasına
yumuşak bir iniş
yaparım. Son
isteğim; bu düşüş
sırt üstü olsun ve
yine gözlerim açık
kalsın ki böylece
cenazeme gelenleri
görebileyim. Pek
cinslerini bilmesem
de bu balıkları
merhabalamalı ve
öldüğümde de
dalgaları
hissetmeliyim. Hatta
üzerimdeki o tülden
elbise de beni yavaş
yavaş terk etmeli.
Bir ben kalmalıyım..
Belki yosunlar,
mercanlar sarar
bedenimi..."
Ne kadar çılgın bir
ölüm şekli, çılgın
olduğu kadar da
imkansız. Kişi
intihara ne kadar
kararlı olursa
olsun, bu
şekildekini
beceremez. Ama
kurgunun güzelliği
de su götürmez...
Pekala giyotinde
ölmek isteyen var
mıdır acaba? Hani
XVI. yüzyılda Güney
Fransa ve İtalya'da
işkence aracı olarak
kullanılan giyotinle
ölmek! Bırrr... Ne
kadar soğuk bir
ölüm. Ya çarmıha
gerilmek? Sanırım
çarmıh da giyotinden
geri kalmıyor
iğrençlikte.
Çarmıhın aslı
özellikle
kiliselerde
görüldüğü gibi (yani
alt çubuğu uzun bir
artı şeklinde)
değil, 'T'
şeklindedir. Gerçek
çarmıhlar oldukça
küçük, hatta hemen
hemen bir insan
boyundadır. Çarmıh
yerdeyken, kurban
bunun üzerine
yatırılarak eller
bileklerden
çivilenir. Çünkü
bileklerdeki
kemikler; kurbanın,
kolunu çivilerden
kurtarmasını
imkansızlaştırır.
Daha sonra bacaklar
hafifçe bükülerek
ayaklar bir tarafa
bakacak duruma
getirilir ve kurban
bileklerden asılı
şekilde bırakılır.
Bu durumda ölüm
nedeninin ne
olabileceğini hiç
düşündünüz mü?
Genelde on dakika
içerisinde
gerçekleşen ölümler
ender olarak kan
kaybı, kalp krizi,
şok veya su kaybı
yüzünden
gerçekleşir. Bu tip
ölümlerin
gerçekleşmesi için
kurbanın kendini
ayakları ile yukarı
itmesi ya da elleri
ile çekmesi gerekir.
Ama bu da ona müthiş
bir acı verir.
Öyleyse ölümün asıl
nedeni nedir?
İnanması zor ama,
bunun için çok
araştırma yapılmış.
Çarmıha gerilmeye
tanık olanların
izlenimleri bile
dinlenmiş. Sonunda
ölüm nedeninin
ciğerlerin aşırı
genişlemesi ile
nefes almanın
zorlaşması olduğu
anlaşılmış. Yani
solunumun durması
ile ölüm
gerçekleşiyor. Antik
çağlarda bu işin
uzmanları (!)
kurbanların feci
şekillerde
ölmelerine neden
olacak düzenlemeler
de yaparlarmış...
Bunca detaylı
anlatımdan sonra
tekrar soruyorum:
"Çarmıha gerilerek
ölmeyi ister
misiniz?" "Kim ister
ki?" derseniz çok
yanılmış olursunuz.
Çünkü gerçek
üstücülüğün
öncülerinden,
Fransız şair - yazar
Max Jacob bu şekilde
ölmek istiyor.
1876'da doğan Max
Jacob 1944'te
Almanlar tarafından
tutuklandı ve
götürüldüğü Drancy
Kampı'nda öldü. Her
ne kadar çarmıhta
ölmek istediyse
bile, biraz yakın
bir şekilde olur
ölümü. Çarmıhtaki
ölüm nedeninin
ciğerlerin aşırı
genişlemesi olduğunu
söylemiştik. Max
Jacob ise akciğer
kanamasından
ölmüştür.
Max Jacob'un
çarmıhta ölmek
istediğini N. İlhan
Berk'in çevirdiği
Camichi şiirinden
öğreniyoruz.
Giyotinle ölüm
cezası bugün
Krallar hariç
istenmiyor.
Bu satırları yazan
sana
Ölümüm çarmıhta
olsun diyor.
Max Jacob'tan sonra
biraz düşünmek
gerekiyor: "Şairler
nasıl ölmek
isterler?" diye...
Sabahattin Ali
geliyor ilk olarak
aklımıza. İstek
şiirinde;
Görünmez kollar
boynumda,
Yarin hayali
koynumda,
Sıcak bir kurşun
beynimde,
Bir ağaç dibinde
yatsam...
Sabahattin Ali; 2
Nisan 1948'de Üsküp
merası mevkiinde bir
ağaç dibinde
oturmuş, kitap
okuyarak
dinlenirken, Ali
Ertekin tarafından
öldürülmüştür. Daha
doğrusu Ali Ertekin
suçu üstlenmiştir
ama, bu konuda
şüpheler vardır.
Nasıl olursa olsun,
Sabahattin Ali ölmüş
ve "benim meskenim
dağlardır" dizesiyle
İstek şiirindeki
'kehanetleri'
gerçekleşmiştir.
Mehmet Ali Sel
imzalı İntihar
şiirinde de Orhan
Veli, ölüm şekli
üzerine şunları
söylüyor;
Kimse duymadan
ölmeliyim
ağzımın kenarında
bir parça kan
bulunmalı.
Beni tanımayanlar
"Mutlak birini
seviyordu"
demeliler.
Tanıyanlarsa,
"Zavallı, demeli,
Çok sefalet
çekti..."
Fakat hakiki sebep
Bunlardan hiçbiri
olmamalı.
Orhan Veli bu
şiirinde neden
intihar etmek
istediğini
açıklamasa da 14
sene sonra, Nisan
1951'de yayımlanan
Yaşamak-II şiirinde
Kolay değil bu
dünyadan ayrılmak
diyerek yaşama
bağlılığını dile
getirmiştir.
Montaigne "ölümden
niye korkayım ki,
ben varken o yok, o
olduğunda da ben
olmayacağım" diyor.
Nazım Hikmet de 15
Ağustos 1959 tarihli
isimsiz bir şiirinde
bunu onaylarcasına
ölümden korkmadığını
söyleyerek ekliyor:
Ölmek arıma gidiyor
onuruma
yediremiyorum ölmeği
Yine de Lidi Vana
şiirinde neler
yüzünden
ölebileceğini de
yazıyor:
Bırakın doktor,
Yürek bu
bakın nasıl çarpıyor
Çatlıyacaksa öfkeden
kederden
sevinçten
Varsın çatlasın.
Jacques Prevert de
Çeşitli şiirinde
ölüm nedeni ile
zamanını tahmin
ediyor:
Eşek, kral ve ben
Sabaha sağ
çıkmayacağız.
Eşek açlıktan
Kral iç
sıkıntısından
Bense aşk ateşinden
Aylardan Mayıs.
Mayıs ayında doğan,
ismi lazım değil
genç şairlerimizden
biri de (ki şansa
bakın bu yazıyı
hazırlayan da o)
mayıs ayında ölmeyi
istiyor:
Çılgınlıksa eğer
ölmeyi istemek,
doğum günlerimde
çılgınım işte...
Herkes ölümden
bahseder ama, sadece
şair inceliğindeki
insanlar ölümü için
böyle fikirler
üretebilirler. İşte
birkaç şair ve
dizeleri daha...
Necati Cumalı, Güzel
Ölüm şiirinde;
Ne güzel ölüyor
çiçek
öyle isterdim ölmek.
Rüştü Onur Denize
Serenad şiirinde;
Sende yaşamalıyım
deniz,
Asi ve hür
Sende ölmeliyim
Bulutlara bakarak.
Macar şair Sandor
Petofi ise Bir
Düşünce Bana Acı
Veriyor adlı
şiirinde, yastıkta,
yastıkların arasında
ya da boş bir
odadaki bir mum gibi
sessiz sedasız
ölmeyi istemediğini
söyleyerek ekliyor:
Yıldırımın vurup
geçtiği,
Yahut, fırtınanın
kökünden söktüğü
Bir ağaç olayım.
Yeri göğü sarsan gök
gürültüsünün
Tepeden vadiye
yuvarladığı
Bir kaya olayım...
Öyle ya da böyle
herkes gibi şairler
de ölümü düşünüyor
ve yazıyor. Bir de
ölümü yasaklayanlar
var. Cemal Süreya
Tek Yasak şiirinde
Özgürlüğün geldiği
gün
o gün ölmek yasak!
derken Can Yücel,
ölümün çok olduğunu,
ortalığı kırıp
geçtiğini, dostlara,
gençlere kafayı
taktığını söylediği
Bir Formül şiirini
ölüme yaptığı bir
teklifle bitiriyor:
Ne dersin tam maaşla
emekliliğe?
İşsizlik sigortası
da veririm
istersen...
Tüm bunlara rağmen,
Orhon Murat Arıburnu
'önce şairler ölsün'
diyor Yetmez mi?
şiirinde ama, iyi
bir de nedeni var;
Önce ozanlar ölsün
Sonra
hiç kimse
Varsın ozansız
kalsın dünya.
Barışı
İnsanlığı
Sevgiyi
Yarattılar ya!
İşte böyle... Her
şeye rağmen sizler
bir de Özdemir
Asaf'a kulak verin.
Bakın Kızdım da
Yazdım'da neler
yazmış:
Unutmayın
ki
yaşam
öldüresiye güzel
değildir.
|