KANIK'sadığım biri
İlkokula
gitmeden okumayı öğrendiğim için midir bilmem, beş sene içerisinde
okuduğum ilkokulun kütüphanesindeki kitapların neredeyse hepsini
okumuştum. Bunda ilkokul öğretmenim Aysel Yiğit'in ve kütüphanemizde fazla
kitap olmamasının da katkıları yok değildir. Hemen hemen her hafta sonu
bir kitap alıyor, bir hafta içerisinde bitirdiğim kitabı geri verirken,
kısacık kesili saçlarımı okşayan Aysel Öğretmenimin vereceği bir başka
kitabı, açmayı bekleyen bir çiçek tomurcuğu gibi bekliyordum. Hasta olup
yattığım zamanlardaysa, aynı sokakta oturan Aysel Öğretmenim beni ziyaret
etmeyi ve kitap getirmeyi unutmuyordu. Yaz tatilinde bile evimize çok
yakın olan 50 Yıl Süheyla Artam İlkokulu'na rahatça girebiliyor, yeni bir
kitap ve yeni bir heyecanla dışarı çıkabiliyordum.
İşte
böyle bir yaz sıcağının cuma günü okula gitmiş, Aysel Öğretmenimle
konuşmuş, sonra verdiği kitap kolumun altında eve yollanmıştım. Ertesi
gün, yazları sık sık gittiğimiz Altın Kum Plajına götürmüştü annemler
beni, çantamdaki kitapla birlikte... Plaja girer girmez, annemler oturacak
yerimizi hazırlarken ben denize koşmuştum. Arkamdan atılan "dikkatli ol!"
çığlıkları ise hangi kulağımdan giriyorsa diğerinden çıkıyordu.

Denizde
üşümeye başlayınca kumsala koşuyor, ısınır ısınmaz tekrar denize
dönüyordum. Öğle yemeğinden sonraki bir saat denize girmem kesinlikle
yasaktı. İşte o an çantamdaki kitabı okuma zamanıydı. Kitabın kapağını
açtıktan sonra o gün bir daha denize girememiştim ve sırtım güneşten ilk
kez bu kadar yanmıştı.
Kitabın
durumu, benim durumumdan kötüydü. Kim bilir benden önce kaç kişi okumuştu
onu ki zaten zayıflamış olan cildi, benim defalarca sayfalarını çevirmeme
fazla dayanamamıştı. Birçok sayfası ciltten ayrıldığı gibi, esen bir
rüzgarla uçuşan sayfalardan birkaçını da bulamamıştım. Akşam eve dönüp,
plajın kumlarını bizden kurtaran ve onları tekrar denize ulaştıracak olan
kanalizasyona gönderen duştan sonra, ısrar kıyamet Aysel Hocamın evinin
yolunu tutmuştum. Kitap için çok üzgündüm ve bunu söylemek için ertesi
günü bekleyemezdim.
Aysel
Öğretmenim kapısını açtığında, beni görmekten duyduğu mutlulukla
gülümsemesini eksik etmedi. Kapının eşiğindeyken dalgaların şarkılarını
anlatmaya başladım O'na, Altın Kum Plaj'ının kumları arasında, aslında hiç
altın olmadığını da söyledim. Bir ara sırtımın durumunu göstermek için
arkamı döndüğümde, arkama sakladığım elimdeki kitabı görmüş olacaktı. Ben
nasıl özür dileyeceğimi, kitabı bu hale istemeden getirdiğimi nasıl
anlatacağımı düşünürken, Aysel Öğretmenim sırtıma dokunmadan beni içeriye
çekiverdi. Çalışma masasının başına oturttu.
Yanıma
oturduğunda elinde bir tutkal kutusu vardı ve ben ilk kez bir kitabın
nasıl tamir edilebileceğini o gün öğrendim. Ardından kendi kütüphanesinden
çıkarttığı aynı kitabı masanın üzerine koyarak şunları söyledi: "Bak!
Tamir ettiğimiz bu kitap artık senin. Okulun kütüphanesine ise bunu
koyacağız ama, bir şartla; sen büyüdükçe kitaplığın da büyüsün."
Yıllar
geçti aradan. Önce biz taşındık o sokaktan, sonradan da Aysel Öğretmenim.
Uzun yıllar O'nu aradım, bir gün yeni adresini öğrenince soluğumu
kapısında aldım. Benim boyum uzamış, O'nunki de kısalmıştı. Görür görmez
tanımıştı beni. Oturduk, uzun uzun konuştuk. Çayı hiç sevmediğimi bile
unutmamış, bana limonata hazırlamıştı. Bir ara tamir ettiğimiz kitabın,
taşınmalarımızdan birinde kaybolduğunu ama, sözümü tuttuğumu, kitaplığımın
da benimle birlikte büyüdüğünü söyledim. Güldü. O'nun kitapları azalmıştı
ama, rafların birinden çektiği kitabı; "Eğer yenisini almadıysan bunu
götür kütüphanene!" diyerek, Orhan Veli'nin Bütün Şiirleri'ni uzatmıştı..
Yıllar
geçti yine aradan. Kütüphanemdeki ilk baskı Orhan Veli kitapları, yaptığı
çevirileri, yazdığı ve çıkarttığı dergiler, O'nun hakkında yazılanlardan
oluşan kitaplar, şiirlerinden bestelenen şarkıların yer aldığı plaklar
oldukça büyük bir yer kaplıyor artık ama, kaybettiğim o kitabı deliler
gibi özlüyorum. Dolaştığım sahaflarda karşıma çıkan her aynı baskı kitaba
heyecanla el atıyor, sayfalarının tam olması karşısında da daha bir
üzülüyorum. Sahaf sahibinin "kitabın sayfaları eksik değil, kontrol
etmeniz gerekmez" demesi biraz da olsa güldürüyor beni. "Keşke eksik
olsa!" diyorum, şaşkın şaşkın bakan sahafa... Ve bir gün o kitabı
bulacağımdan emin olarak çıkıyorum o dükkandan da..
M.
Şeref Özsoy..
|