İSTANBUL'U
KATLANILIR KILAN
ŞAİR
25 yıl oturduğum
Beşiktaş'taki Şair
Nedim Caddesi, Şair
Veysi Sokak ve Şair
Nahifi Sokak'a
karşın Şair Leyla
Sokağı'nın neden bu
kadar ilgimi
çektiğini öğrenmem,
Özdemir Asaf'ın bir
şiiri aracılığıyla
oldu.
Beşiktaş'ta Rüştü
Onur
Manavlığın
gururudur.
Rüştü Onur'un
nerede manavlık
yaptığını bulmak zor
olmaz; evet Rüştü
Onur küçük bir
tezgahta Şair Leyla
Sokağı'nda manavlık
yapmış, bunu da Şair
Leyla Sokağı adlı
şiirinde yazmıştır:
Dur bakalım hele
Ben salata
satayım
Şair Leyla
Sokağı'nda
Eh! Şairlerin
bile pek tanımadığı
bu şairin adının bir
sokağa
verilmeyeceğini
tahmin etmek zor
değildi ama,
(Türkiye'deki her
şehir için bir
harita olmadığından
sadece) A'dan Z'ye
İstanbul rehberinde
adını aradım.
Arkadaki 84 sayfalık
listede, yaklaşık 27
bin sokak ismi,
isimler arasında
kendilerine yer
edinebilmişlerdi.
Rüştü Onur yoktu
ama, ya diğer
şairler? Siz de
şairlerle ilgilenir
ve Ş harfine
bakarsanız, çok
değil 59 sokak
adının başında şair
sıfatını
görebilirsiniz.
Haznedar'daki Şair
Sokağı ile Şair
Çıkmazı en dikkati
çeken yerler olsa da
6 yerde bulunan Şair
Nedim'in adının
verildiği cadde ve
sokak isimleri bir
anda gözlerinize
çalınıveriyor. Ümit
Yaşar Oğuzcan'ın
ismi bir sokağa
verilmediyse de O,
Lale Devri şiirinde
Şair Nedim'in
İstanbul'u ile
tanıdık bir ismi alt
alta yazar:
Bilene her devir
Lale Devri
Aklınız varsa
Nedim gibi yaşayın
Orhan Veli misali
dinleyin şu şehri
Boşuna mıdır
Orhan Veli'nin semt
semt, sokak sokak
dinlemesi
İstanbul'u? Değil,
elbet değil. İşte
İstanbul'da bir
sokak adı: Şair
Orhan Veli Sokak.
Bahçelievler'de,
İncirli Köprülü
Kavşağı'ndan sağa
dönerseniz
sağınızdaki ilk
sokak Ömür
Sokak'tır. Bu
sokağın ömrü az
olmuş komşusu ise
Orhan Veli. Marmara
Üniversitesi
İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi
öğrencilerinden kaçı
bilir bu sokağı
bilmem ama, Marmara
Üniversitesi'nin bir
başka kampüsünden
mezun olmuş olmam
benim üzüntülerimin
listesinin ilk
sıralarında yer
almıştır. Her gün
evden çıkıp önce
Şair Leyla
Sokağı'ndan sonra da
Şair Orhan Veli
Sokağı'ndan geçmek
ve bu üç şair
arasında bir köprü
olmak ne güzel
olurdu!
Kuzguncuğun orda
Fethipaşa korusunda
İstanbul'u
dinliyorum gözlerim
kapalı...
Taa Eminönü'nden,
Yeni Camiinin dibine
dibine
O ihtiyar, ayyaş
Karaköy Köprüsü
yerine
Kurulacak asri,
ama üzümsüz o asma
oto-köprü için
Demir Kazıklar
çakan Şahmerdanın
gürültüsü geliyor
Güm! Güm! Güm!
İstanbul'u
özlüyorum
Gözlerim
kapalı...
Orhan Veli
Kulağıyla İstanbul'u
dinleyen Can Yücel,
Orhan Veli'nin adını
taşıyan sokakları da
bilir miydi? Yanlış
yazmadım, sokaklar.
Bahçelievler'deki
Şair Orhan Veli
Sokağı dışında bir
de Yakacık'ta Ayazma
Caddesi'nin sonunda
Orhan Veli Sokağı
var. Sokağın sonu
Sultan Beyli Köyü'ne
açılıyor, diğer bir
deyişle başı olan
sokağın, sonu yok...
Geçiyorum
gençliğimizin
sokaklarından
Bir sokak
arıyorum adımı
taşıyacak.
İzzet Sarayliç'in
aradığı sokağı
bulması zordur çünkü
şair, adını
taşıyacak bu sokakta
hiç bir zaman, hiç
kimsenin kötü bir
gün görmesini, kaza
geçirmesini,
ölmesini istemez.
Onun yerine bir
Orhan Veli sokağı
daha sunalım
kendisine, ne de
olsa İzzet Sarayliç
Garip'in Saraybosna
temsilcisidir.
Yalova'da Sait
Faik Abasıyanık,
Tarancı, Halide Edip
ve Hüseyin Rahmi
Sokaklarının
çevrelediği
dörtgenin arasında
da bir Orhan Veli
Sokağı vardır.
Çevresindeki Cemal
Nadir Sokağı ise
Yahya Kemal
Sokağı'ndan daha
yakın durmaktadır
Orhan Veli'ye, her
zamanki gibi...
Doğduğu ve
çocukluğunun geçtiği
Beykoz'da bir parka
da adı verilmiştir
Orhan Veli'nin ama,
gazeteler ancak
bakımsızlığını haber
yaparken
tanıtabiliyorlar bu
parkı...
Bir kitap almak
istediği zaman önce
sahafları dolaşan
Canan'la, tanışmam
da bu fırsatla oldu.
Zamanla Kıbrıs
vatandaşı olduğunu
öğrendim, İstanbul'a
bir gelmiş,
ayrılamamış. Tek
başına yaşıyor ve
bir film şirketinde
çalışıyormuş. Sık
sık geldiği
sahafımız Bitap'ta
fazla uzun olmayan
sohbetlerimiz
olurdu. Her
seferinde bir başka
yazarı konuşurduk.
Kıbrıs'ta doğup
büyüyen Canan'la ilk
kez şairlerden
konuştuğumuz gün, "Ya
Orhan Veli?" diye
sormuştum doğal
olarak. Verdiği
yanıt hala
kulaklarımı çınıl
çınıl çınlatır:
"Orhan Veli,
İstanbul'u
katlanılır kılan
şairdir."
Gittikçe artan
bir çığlık olsa bu
cümle ve kulak
zarımı bile delse,
duyacağım en güzel
cümleydi, hatta bir
daha duymasam da
önemli değildi.
Artık O'nun yolunu
gözlüyordum, O ise
oldukça azaltmıştı
uğramayı. Bir gün
uğradığında "bugün
doğum günüm, kendime
bir kaç kitap hediye
etmek istiyorum.
Bugün bunun için
dolaşıyorum"
demişti. O günlerde
Orhan Veli'nin el
yazılarından
röprodüksiyon
çalışmaları
yapıyordum ve
bunlardan bir tanesi
de şuydu:
Canan ki
Degüstasyon'a
gelmez,
Balıkpazarı'na
hiç gelmez.
Verebileceğim en
güzel hediyeydi
sanırım... Aylar
oldu bana
uğramayalı. Dün
akşam evine telefon
açtım, başkası
çıktı. Telefonun
yeni sahibiymiş.
Canan yoktu artık,
belki de Kıbrıs'a
geri dönmüştü. Yine
de şimdiye kadar
duyduğum en güzel
betimlemeyi
yapmıştı: Orhan
Veli, İstanbul'u
katlanılır kılan
şairdi. Ne var ki
O'nun İstanbul'da
yaşamasını
sağlayamamıştı...
Nahit Sırrı Örik
bir İstanbul
gazetesinde yazmaya
başlayınca, doğal
olarak İstanbul'a
taşınır ve
Ankara'daki bir
dostuna yazdığı
mektupta şöyle der:
"Ben Boğaziçi'nin
havasıyla
tombullaştıkça
tombullaşıyorum.
Hasedinizden çatır
çatır çatlayınız,
beyefendiciğim!"
Bundan sonra Canan'ın da
işleri yolunda
gitse ve
İstanbul'a
katlanmasının
yanında,
İstanbul'dakilere de
katlanmayı
sürdürebilse...
1996 yılının
ağustos ayında
yayımlanan Git adlı
derginin
sayfalarında da bir
yabancının gözüyle
İstanbul ve Orhan
Veli anlatılır.
İstanbul'u
Dinliyorum şiirini
okurken evinin
penceresinden
dışarıyı seyreden
Barbara Bush'un
şiirin arasına
serpiştirdiği
düşüncelerini
okurken, Can
Yücel'in şiirini de
anımsamanız şiddetle
tavsiye olunur:
"Evet, bu güzel
sözler burayı
anlatıyor derken,
Haliç'ten bir esinti
ile gelen lağım
kokusu hayallerimi
mahvediyor. Yok, bu
güzel sözler buraya
ait olamaz. Kadın
ayakları Haliç'e mi
değecek? İğrenç bir
düşünce. İyi ki
biraz nezleyim.
Kokudan çok rahatsız
oluyorum. Okumaya
devam ettim.
...
Şiirden
anladığıma göre
eskiden limanda
doklar varmış.
Oraları acaba nasıl
görünüyordu? Acaba
oradan gelen çekiç
sesleri nasıldı?
Yaşlı insanlar, o
sesi tatlı ve eski
bir anı olarak mı
hatırlıyorlar, yoksa
gürültüden kurtulduk
diye mi
düşünüyorlar.
Düşündüm, ya bu işin
sesi güzel olabilir
mi? Aklıma sık sık
uykumu bölen pres
sesi takıldı. Tak
tak diye, hiç belli
olmayan saatlerde bu
gürültü evimizin
huzurunu parçalıyor.
...
Bir varmış, bir
yokmuş... Böyle bir
İstanbul var mıymış?
Yok muymuş? Orhan
Veli'nin
İstanbul'una aşık
olmuştum. Nedense
ben de böyle bir
İstanbul'u
biliyorum,
hissediyorum. Yani,
anlattığı huzurdan
ne kadar az kalmışsa
da, yine var.
...
Aşığım, sana mı
İstanbul'a mı?
Bilemiyorum.
Seviyorum ama
gözlerim açık. Çünkü
okuyorum. Sesler
birbirine karışıyor:
Trafik, aygaz,
makine sesleri.
İstanbul'u
dinliyorum..."
Melih Cevdet ise
Boğaziçi'nde Ayın
Ondördü'nü anlatır
bir şiirinde. Şiir
için Orhan Veli'nin
ayın on dördünde
öldüğünü bir ön
hatırlatma olarak
söylemek gerekli
sanırım:
Ben Boğaziçi'nde
ayın ondördü
Nazlı nazlı,
aheste beste...
Derken zil zurna
Def keman
dümbelek çiftenağra
Hey babam hey...
Yamandır
Boğaziçi'nde ayın
ondördü yaman
Çileden çıkarır
adamı dinden imandan
eder
Komaz zengin
kafir farkı
Kör eder, sağır
eder, dilsiz eder.
|