|
ÜÇ HİKÂYE *
Bu kitaptaki üç hikâye Gogol'ün Petersburg Hikâyeleri
adını taşıyan hikâyelerinden seçilmiştir. Birinin adı Burun, birinin adı
Fayton, birinin adı da Kaput. Kitabın ön sözünden öğrendiğimize
göre Burun 1833 te yazılmış, 1836 da Puşkin'in idare ettiği bir dergide
yayımlanmış. İlkin konusunu anlatalım.
"Kovalef adında bir memur, bir sabah uyandığı vakit burnunun
yerinde olmadığını görür. Fena halde telâşlanır. Neye uğradığını anlıyamaz, ne
yapacağını kestiremez. Sokağa çıkar. Aklı fikri burnundadır. Bir aralık burnunu
bir şûrayi devlet üyesi kılığında, bir dükkânın camekânı önünde görür. Gider,
şûrayi devlet üyesine, kendisinin burnu olduğunu söyler. Tabii terslenir. Ondan
sonra Kovalef'in hayatı zehir olur. Başvurmadığı yer kalmaz. Polislere gider,
gazetelere ilânlar verir, ama nafile! Nihayet bir polis Kovalef'e bir burun
getirir. Getirilen burun gerçekten kendi burnudur. Gelgelelim burnu yerine
yapıştırmak yeni bir mesele olur. Ne tutkal işe yarar, ne de hekimler bu derde
bir deva bulabilirler. Kovalef'in bütün işleri bozulur. Çapkınlıkları, evlenme
niyetleri, aşk maceraları hepsi suya düşer. Bu önüne geçilmez kadere razı olmuş
yaşarken Kovalef bir sabah hayret içinde, burnunun yine eski yerine döndüğünü
görür."
Gogol konu bulmakta sıkıntı çeken bir yazarmış. Sık sık
Puşkin'den konu istermiş. Bu sıkıntıyı birçok eserlerinde biz de hissediyoruz.
Hikâyelerini ya olmıyacak hilelere istinadettiriyor, yahut da olmıyacak
hâdiselerle zenginleştirmiye, meraklılaştırmıya çalışıyor. Birçok hikâyelerinde
ruhlar, şeytanlar, ölüler, hayaletler var. Bunun tek sebebi devrin masallarının
bu türlü unsurlarla dolu oluşu. Gogol'ü yetiştiren cemiyetin de bir sürü bâtıl
itikada sahip geri bir cemiyet oluşu değil herhalde. Bir başka sebep daha,
hayattan harikulâde vakalar çıkaramıyan bir kafanın tabiat dışı varlıklardan
yardım umması gibi bir sebep daha olacak. Gogol, romancı yahut hikâyeciden,
konudan başka hiç bir şey istemiyen bir cemiyette yaşamamış olsaydı o zayıf
hilelere başvurmak lüzumunu belki de duymazdı. Rus edebiyatı bu olgunluğa ancak
Çehov'dan sonra vardı. Rus edebiyatının Çehov'dan sonra vardığı bu zihniyet
bugün bütün dünyaya yayılmış bir zihniyet olduğu halde Gogol'ün büyüklüğünü hâlâ
romanesk tarafında aramıya çalışanlar var. Tabii bunlar pek fazla değil. Bence
Gogol'ün en büyük tarafı bütün insanlarda raslanan halleri en tabii, en çıplak
şekliyle görebilmesi, duyup da söyliyemediğimiz, çok kere de söylemekten
çekindiğimiz ruh haletlerini apaçık anlatabilmesidir. Zâaflarımızı hiçbir yerde
Gogol'ün eserlerinde olduğu kadar açık göremeyiz. Halimiz gülünçtür, acıklıdır.
İnsanları comique yahut tragique hale getirmek için değiştirmeye,
idéaliser etmiye lüzum yoktur.
Gogol'ün mizahı da, hicvi de realizmindedir. Ben, hayatı olsun,
insanlığı olsun, Gogol'de duyduğum kadar, hiçbir yazarda duymadım. Onun,
birçoklarınca teferruat sayılan önce ince, öyle derin görüşleri var ki okuyup da
heyecan duymamak insanın elinden gelmiyor. Öğle yemeğinden sonra şöyle bir
şekerleme yapmayı âdet edinmiş bir komiser'in lüzumsuz bir iş için rahatsız
edildiği andaki sinirli hali, bir gazete idarehanesinde işi başından taşkın bir
ilân memurunun kapiklerle rubleleri sayıp istif edişi, çapkın mizaçlı bir adamın
bir kadınla karşılaştığı vakit herşeyi unutup çalıma başlayışı, herkeste
gördüğümüz basit azamet anlayışları, gizlice bir kenara atılacak bir suç
delilinin sokağın en tenha saatinde bile, korku yüzünden, hiçbir yere
bırakılamaması, hep o ince görüşün bulup çıkardığı beşerî hisler, beşerî
olgulardır.
Kitabın ikinci hikâyesi olan Fayton edebiyat değeri
bakımından daha zayıf görünüyor. Daha çok mizahî bir hikâye. Ama onda da aynı
kudretli görüşü hissediyoruz. Yazar, zaman zaman, öyle bir iki şeye dokunuyor
ki: "Hah! İşte, diyoruz, gerçekten böyledir."
Üçüncü hikâye, kuvvetli bir hikâye. Konusunun nereden alındığı,
kitabın önsözünde şöyle anlatılıyor:
"Bir gün Gogol'ün yanında ava çok meraklı bir memurun hikâyesi
anlatıldı. Bu memur, bin bir sıkıntı ile biriktirdiği iki yüz ruble ile güzel
bir av tüfeği aldı. Yeni tüfeği ile ilk ava çıktığı gün bir sandala bindi. Ama
tüfek nasılsa suya düşüverdi. Memur evine döndü, yatağa düştü. Şiddetli bir
humma içinde günlerce yattı. Ancak arkadaşları, aralarında para toplıyarak ona
yeni bir tüfek aldıkları zaman iyileşip ayağa kalkabildi. Bu hikâyeyi
dinliyenlerin hepsi kahkahalarla güldüler. Yalnız Gogol gülmedi. Uzun zaman
düşünceli kaldı. Kaput'un ilk fikri işte o gün doğmuştu. Bu hikâye 1834
de anlatılmıştı. Gogol bunun üzerinde çok çalışmıştı. Aradan sekiz yıl geçtikten
sonra Kaput'u yazdı."
Bu hikâyedeki tüfek Gogol'ün hikâyesinde bir palto olur. Suya
düşme hâdisesi de bir soyulma hâdisesidir. Kaput, küçük memurun
hayatındna, küçük memurun psikolojisinden bahseden ilk Rus hikâyesidir. Bu
hikâyenin Dostoyevski, Tolstoy ve Çehov üzerinde büyük tesirleri olmuştur.
Dostoyevski: "Biz hepimiz Kaput'tan çıktık" dermiş.
Türk okuyucuları Gogol'ü mutlaka okumalı, onu anlamıya
çalışmalıdırlar.
________________________________
(*) Yazan: GOGOL, Çevirenler: Erol Güney, Oğuz Peltek, Orhan Veli
Kanık. Ankara Milli Eğitim Basımevi, 1945.
________________________________
O. V. K.
Tercüme - 19 Mayıs 1946, Sayı: 37, Cilt: 7 |