|
ANDRÉ
MALRAUX
Son devir yazarlarının en büyüklerinden sayılan Malraux, hayatı
hareketle geçmiş bir şahsiyettir. Romanlar, tenkitler yazmış, dünyanın birçok
yerlerini gezmiş, ihtilâllere karışmış, esir olmuş, filim çevirmiş, kitap
kapakları çizmiş, resim galerisi açmış, arkeoloji tetkiklerinde bulunmuştur.
1933'de Goncourt mükâfatını kazanmış, 1945'de De Gaulle'ün kabinesinde
istihbarat bakanı olmuştur. En meşhur eserleri, Les Conquérants, La Condition
Humaine adlı romanları ile, İspanyol iç harbine tayyareci olarak iştirâk
ettiği sıralarda yazdığı, Espoir'dır. Malraux, uzun zaman komünist
sayılmış olmasına rağmen hiçbir vakit partiye girmemiştir. O, daha ziyade
Troçki'nin fikirlerine taraftardı. Son zamanlarda da Amerika'nın geleceğine
inanır göründüğü söyleniyor.
Aşağıdaki parçalar, müsveddeleri son harb içinde almanlar
tarafından yakılmış bir kitabının vaktiyle Verve mecmuasında neşredilmiş
olan bir kısmından tercüme edildi.
SANAT
PSİKOLOJİSİ
Her zaman bir şekle bir başka şekilden varılır. Varılan şekil
daima evvelkinin izlerini taşır. Ne erken oluş, ne dehâ, bizi doğrudan doğruya
hayatı kavramaya götüremez. Erken olmak sadece taklide erken başlamaktır.
Sanatkâr, sanatına hayattan değil, taklitten varır. Her yaratış, aslında, imkân
halinde olan bir şeklin taklit edilen bir şekille mücadelesidir. Her şair
Rimbaud gibi Demirci'sinden Sarhoş Gemi'sine gider. Sanatkâr,
dilini kendi yaratır; ama onu konuşmadan önce, öğrenmesi lâzımdır. Yazarın,
kendi sesiyle konuşabilmesi için, yıllarca bir dili konuşması gerektir.
Nietzsche der ki: "Her duyu ebedileşmek ister." Sanat duyusunda
da bir devam arzusu vardır. İnsan, bir bahar sabahı şair oluvermez: bir şiirin
çoşkunluğu ile şair olur. Sanatın verdiği o coşkunluk da geçer; geçer ama, yavaş
yavaş. Biz onun geçmemesini ister, elimizden gitmemesi için çalışırız. Şiirin,
desenin, şeklin, musikinin tesiri, gözü veya kulağı peşine takar; bir hatıra
gibi hayalimizde kalır. Nasıl hayal hatırayı tekrarlayarak yaşatmak isterse
sanat heyecanını da yeniden yaratarak devam ettirmeğe çalışır.
Her gerçek sanatçı pastiş yolundan geçer ve bu yoldan kendini
bulur. Ressam bir şekil dünyasından başka şekil dünyasına, yazar bir kelime
dünyasından bir başka kelime dünyasına, musikici de seslerden seslere geçer.
Sanatçının hayatı kavraması sanata başlarken değil, sonradan olur. İster romancı
olarak dilden aldığı kelimeleri kullansın, ister ressam olarak hayattan aldığı
şekilleri, canlı modeli ister olsun, ister olmasın, her sanatkâr musikişinasla
mimara, yani canlı bir şekli kopya etmek zorunda olmıyan sanatkâra benzer. İlk
davranışı hep birdir. Sanatı ne olursa olsun; ister ressam olsun, ister romancı,
ister şair; işe daima ya resimden başlayacaktır, ya romandan, ya da şiirden;
musikişinasın musikiden başladığı gibi. Vakaların da, kelimelerin de, şekillerin
de alfabesi başlangıçta seslerinki gibi kullanılır. Bir sanatkâr, başlangıçta,
hiç de öteki insanlardan daha duygulu değildir. Ne romanesk olmak romancı
olmaktır; ne de hulyadan hoşlanmak şair olmak demek. Ressam, her şeyden önce,
resimleri seven adamdır; manzaraları değil. Şair de, ilkin batangüneşten değil,
mısralardan hoşlanır, Sanatkârın ilk malzemesi hiçbir vakit hayat olmamıştır;
ilk örnek her zaman için bir başka sanat eseridir.
Terüme edenler: Sabahattin EYUBOĞLU - Orhan Veli KANIK |