SALAH BİRSEL'İN
GARİP YANI
1941 yılının nisan
ayında Nisuaz'da
tanışırlar, Orhan
Veli ile Salah
Birsel.
O yıllarda
İstanbul'a geldiği
zamanlarda mutlaka
Nisuaz'a uğrardı
Orhan Veli. İşte o
günlerden birinde de
Salah Birsel'le
salonun sağındaki
kasanın önündeki
masada oturup
konuşurlar.
Salah Birsel, ilk
gördüğü zaman Orhan
Veli'yi "zeka
gerisi" zanneder.
Uzun mu uzun boyu,
hallaç pamuğu gibi
atılmış yüzü, sarkık
dudağı ve bobstil
giyinişi yüzünden
böyle düşünür ama,
kısa bir süre sonra
"kazın ayağının öyle
olmadığını",
konuştukça O'nun
"yaldır yaldır bir
zeka taşıdığını"
anlar.
Buna rağmen Orhan'a
kızmasının iki
nedeni vardır;
birisi "Orhan Veli,
karşısındakine büyük
bir değer veriyormuş
gibi davranırken,
cümlelerin altına
kendi propagandasını
sokuşturmaktan da
hiç geri
kalmıyordur." Hatta
bu yüzden O'nun
sözlerine kapılmamak
gerektiğini bile
söyler. Diğer neden
de Orhan Veli'nin
verdiği bahşiştir.
30 kuruşluk kahve
için verdiği
bahşişle kendisinin
bir yılı
denkleştirebileceğini
düşünür. Ama
kızmasının nedenleri
bunlar değil,
Nisuaz'ın piyasasını
bozmuş olmasıdır.
O'na göre Orhan'ın
böyle büyük
bahşişler
dağıtmasının nedeni
"Para ödeme
zamanlarında
kasadaki kaknem
karının kulağına
'Artist' sözcüğünü
fıslar, kahve ya da
çayın yarı parasını
öderler. Kimi zaman
da hiç bir şey
içmeden çıkıp
giderler."
İşin aslı tanışmadan
önce de Orhan
Veli'yi yakından
takip ederdi Salah
Birsel. Örneğin,
Nurullah Ataç'ı
"Orhan Veli'yi üne
kavuşturmak için
elinden geleni
ardına koymamakla"
suçlar. Hatta Mehmet
Ali Sel'in Orhan
Veli'nin takma adı
olduğunu bilmediğini
bile tespit eder.
Hepsinden önemlisi
Hay-kay'ları yıllar
önce başkası da
yazmıştır. Fikret
Adil'in çıkardığı
Artist dergisinde
Mehmet Raif, Hayku
ismiyle şiirler
yazmıştır. Bu
şiirler hiç bir
yankı uyandırmadığı
için de Mehmet Raif
başka hiç bir
dergide
görünmemiştir. "Ataç
da Mehmet Raif'in
ardından koşacak
değil ya, Orhan
Veli'yi pehpehlemeyi
daha kolay bulmuş ve
onu bu kez Haber
gazetesinin 24
Aralık 1937
sayısında asıl şiir
yazan ozanlar katına
çıkarmıştır."
Ataç'ı dergileri
yeterince
izlememekle
eleştireceğine bu
gibi basit
çirkinliklerle
eleştirme hatasına
düşen Salah Birsel,
Orhan Veli'ye de
aynı şekilde
davranır: "Orhan
Veli adını üne
kavuşturmak için
geceyi gündüze
katarak planlar
düzer. Bu planlar
kimi zaman Kadıköy
Halkevinde yaptığı
konuşma sırasında
masanın üstüne boylu
boyunca uzanmak,
kimi zaman da Ahmet
Hamdi ile Sarıyer'e
kayık safasına
çıkmışken kayığı
devirip denize
düşmek biçiminde
sonuç verir. Hele
Orhan Veli bu ikinci
türünden olanların
gerçekle ilgisi
olmamasına aldırmaz,
sadece gazete
sütunlarında yer
almasına dikkat
eder.
Kısacası, Orhan Veli
gemisini yürütmeyi
bilir. İstanbul'a
her ayak bastığında
hemen Şevket Rado,
Vala Nureddin,
Nizamettin Nazif
gibi fıkra
yazarlarını yoklar,
kendisi üzerine bir
yazı yazdırmadan
onların yakasını
bırakmaz. Uydurma
kayık safası
haberinde yanındaki
kişinin herhangi
biri değil de Ahmet
Hamdi Tanpınar
olarak gösterilmesi
de Orhan Veli'nin
planları nedenli
ince hesaplara
dayandırdığını
ortaya koyar."
Hangi tarafından
tutarsanız tutun,
tutarsız olan bu
söylemlerden, Salah
Birsel'in Orhan
Veli'yi sevmediğini
düşünenler
çıkabilir. 'Doğru'
ya da 'yanlış'
diyemesek de 'önem
verirdi'
diyebiliriz. Bunun
en güzel kanıtı 1941
yılında Salah
Birsel'e yazılmış
bir mektupta
görülür:
"Mektubunuzu ve
Orhan Veli'nin Garip
adlı eserini aldım.
Bugün benim için
bayram oldu. Garip
çok güzel. O benim
kitabım oldu. Ve ben
onu parasız herkese
dağıtmak gibi bir
his duyuyorum. Bir
gün limanda veya
istasyonda kucağımda
bir yığın Garip
olduğu halde
beklesem. Ve yeni
çıkan yolculara bu
şehrin insanlarını
tanımaları için
birer tane versem.
Ondan herkeste olsa.
Bende olduğu gibi...
Emin ol Salah,
şiirden hiçbir
zaman, bugünkü kadar
bahsetmedim. Ve beni
bugün saat 4'te
caddeden bir çocuk
gibi koşarak, hatta
zıplayarak geçtiğimi
görenler garip
buldular. Evet artık
ben Garip'im.
Süleyman Efendi'yle
akrabalığımız anadan
geliyor."

Salah Birsel'in
Garip'i gönderdiği
yani bu
mektubu
yazan kişi Rüştü
Onur'dur. 1920'de
doğan şair 18
yaşında ince
hastalığa yakalanır.
Hastanede, tifodan
yatan Mediha Sessiz
ile tanışır.
5.8.1942'de
nişanlanırlar ama,
12 Kasım'da Mediha
ölür. Zaten hasta
olan Rüştü iyice
sarsılır ve 1 Aralık
gecesi, henüz 22
yaşındayken,
ciğerlerinden fazla
kan gelmesi
nedeniyle boğularak
ölür. Rahatlık adlı
şiirinde:
Beni rahat bıraksa,
Toprağın altında
kertenkele
Kabuğun içinde kurt
Ve uyusam
Mavi bir deniz
ortasında başım.
diyen Rüştü Onur,
Ortaköy
Mezarlığı'nda
boğazın mavi
sularına karşı,
nişanlısının yanına
gömülür.
Orhan Veli'den daha
kısa olan yaşamında
yazdıkları O'nun ne
kadar çağdaş ve
ileriyi gören bir
insan olduğunu
ortaya koyar.
Örneğin, 19.2.1940
tarihli bir mektubu
şöyledir: "Ben
daracık kalıplar
içinde kalacak
değilim. Hem ben
hece ile yazarken
bile şekli unuttuğum
çok olmuştur. Bugün
öz sanat Cahit
Sıtkı, Sabahattin
Kudret, Cahit
Saffet, Orhan Veli
ve arkadaşları,
hatta Ahmet Muhip
gibi genç
elemanların elinde
olgunlaşacaktır."
Sen adlı şiirinde de
isim vermeden Orhan
Veli'ye gönderme
yapar Rüştü Onur:
Yağmur ol, bulut ol,
şarkı ol
Yalnız esirgeme
kendini bizden.
İçinde yüzdüğün
denizden
Daha derindir
gecemiz
Ve 22.6.1939 tarihli
bir başka mektubunda
da Necati Cumalı'ya,
Orhan Veli gibi
yazmaya çalıştığını
anlatır:
"Mektubunuzda Orhan
Veli'lerden
bahsediyorsunuz.
Evet onları derin
bir alaka ile takip
ediyorum. Varlık'ta
onların ilk
yazılarını okumaya
başladığım zaman
bana bilmediğim
iklimlerin kapısı
açılmış oldu.
Onların
yazılarındaki
samimiyeti ve
onların
yazılarındaki yeni
tadı daha ziyade
hayranlıkla
karşılıyorum. Birçok
kişiler onları basit
buldular, fakat
onların hepsi
yanıldıklarını
anlayacaklardır. Ben
de o yolda yazmak
istedim. Birkaç
parça da yazdım.
Fakat tabii
yazılarım onların ki
gibi samimi olmadı.
Senin de o yolda
yazılmış birkaç
şiirini okuduğumu
sanıyorum. Mamafih
gene göndermeni
isterim. Kemal (Uluser)
de bir kaç tane
yazmıştı galiba."

Beşiktaş'ta Rüştü
Onur
Manavlığın
gururudur.
der Özdemir Asaf.
Aynı zamanda
Garipçilerin de
gururudur Rüştü Onur
ve "O'nu bugün,
şiirleri -
mektupları -
ardından yazılanları
derleyen Salah
Birsel'in sayesinde
biliyoruz" dersek
yanılmış olmayız.
(Rüştü Onur,
Hazırlayan: Salah
Birsel, 1.Basım:1956
- Yeditepe
Yayınları, 2.Basım:
1992 - Karşı
Yayınları)
Orhan Veli 18.7.1946
tarihli Ülkü
dergisinde, Muzaffer
Tayyip Uslu'nun
ölümünden sonra
yazdığı yazıda Rüştü
Onur'u unutmaz: "Son
yıllarda Zonguldak
üç büyük istidat
yetiştirdi. Biri
Rüştü Onur, biri
Kemal Uluser, biri
de Muzaffer Tayip
Uslu. Ne biçim kader
üçü de arka arkaya
öldüler."
Bence, Salah
Birsel'in ömründe
yaptığı en önemli
iş, bu kitaptır. Ve
1976 yılında
yayımladığı Ah
Beyoğlu Vah Beyoğlu
adlı kitabındaki şu
düşüncesinin, yıllar
öncesinden
onaylanmasıdır: "Şu
da bir gerçek ki
şiirin ayağına
köstek olan uyağı
iyisinden atmak,
şiirin alanını
alabildiğine
genişletmek
bakımlarından Orhan
Veli, şiirimize çok
şey katmıştır."
Benden size bu
kadarı
Öleceğiz şairler
öleceğiz
Orhan Veli gibi
sokakta
Düşüp tükeneceğiz.
Salah Birsel'in
Bildiri adlı şiirine
konuk olan Orhan
Veli, O'nunla son
kez İstiklal
Caddesi'nde,
Galatasaray
Lisesi'nin önünde
karşılaşır. Salah
Birsel ile yanındaki
Cahit Sıtkı'yı
Lambo'ya şarap
içmeye çağırır:
"Cahit Sıtkı
sevinerek kabul eder
bu öneriyi. Birsel
de onlardan ayrılmak
istemediği için
Lambo'nun yolunu
tutar. Orada da üçü
birden kurşun gibi
ağır bir şarabı,
kuşluk vakti
midelerine
indirirler. Bu
Nisuaz döneminin son
bulmaya başladığı
yıllardır. Orhan
Veli de 1950 yılında
ölebilmek için son
hazırlıklarını
yapmaktadır."
Salah Birsel de son
hazırlıklarını
tamamlamış olmalı ki
aramızdan ayrıldı.
Hem de Orhan
Veli'nin ölümünden
sonra ancak altı yıl
oyalanan Cahit Sıtkı
Tarancı'nın Korkunç
Güzel şiirine hiç
aldırmadan...
Bu el titremesi
kadeh tutarken
Gençlikte nasıl
koyuyor insana
Orhan gibi vaktinde
gitmek varken
Değer mi oyalanmana?
|