* iletişim..>>

 

* neden ORHAN VELİ?>>

* neden ŞİİR EVİ?>>

* etkinlikler>>

* ulaşım>>

* ORHAN VELİ sergisi>> * şiir yaprağı sonuçları>>

* düzenSİZ YAPRAK>>

* bağlantılar..>>

KANIK'sadığım biri

ORHAN VELİ

Yazan: M. Şeref Özsoy

JUST FOR THE HELL OF IT

111 Poems by ORHAN VELİ

Translated by

Talat Sait Halman

ORHAN VELİ KANIK

Fremdarting

übersetzt von

Yüksel Pazarkaya

ORHAN VELİ'nin

çevirdiği şiirler

Haz: TUNÇER BAYKAŞ

ORHAN VELİ

KÜLLİYATININ EKSİKLERİ

ANNEM'E

BİR GÜNÜM DAHA

SU VE SUSUZLUK

TARTUFFE'ÜN MOLYER'İN HAYATINDAKİ YERİ

ÜÇ HİKÂYE

SEVEMEMEK

KADINLAR MEKTEBİ VE TENKİDİ

SANAT PSİKOLOJİSİ

SANDIK VE HORTLAK

ŞİİR HAKKINDA NOTLAR

KÖPRÜ BAŞINDAKİ İHTİYAR

SAADİ'NİN GÜLLERİ

ANAKREONTİK ŞİİR

BÜYÜCÜ KADINLAR

MAHREM KONUŞMA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇ HİKÂYE *

 

Bu kitaptaki üç hikâye Gogol'ün Petersburg Hikâyeleri adını taşıyan hikâyelerinden seçilmiştir. Birinin adı Burun, birinin adı Fayton, birinin adı da Kaput. Kitabın ön sözünden öğrendiğimize göre Burun 1833 te yazılmış, 1836 da Puşkin'in idare ettiği bir dergide yayımlanmış. İlkin konusunu anlatalım.

 

"Kovalef adında bir memur, bir sabah uyandığı vakit burnunun yerinde olmadığını görür. Fena halde telâşlanır. Neye uğradığını anlıyamaz, ne yapacağını kestiremez. Sokağa çıkar. Aklı fikri burnundadır. Bir aralık burnunu bir şûrayi devlet üyesi kılığında, bir dükkânın camekânı önünde görür. Gider, şûrayi devlet üyesine, kendisinin burnu olduğunu söyler. Tabii terslenir. Ondan sonra Kovalef'in hayatı zehir olur. Başvurmadığı yer kalmaz. Polislere gider, gazetelere ilânlar verir, ama nafile! Nihayet bir polis Kovalef'e bir burun getirir. Getirilen burun gerçekten kendi burnudur. Gelgelelim burnu yerine yapıştırmak yeni bir mesele olur. Ne tutkal işe yarar, ne de hekimler bu derde bir deva bulabilirler. Kovalef'in bütün işleri bozulur. Çapkınlıkları, evlenme niyetleri, aşk maceraları hepsi suya düşer. Bu önüne geçilmez kadere razı olmuş yaşarken Kovalef bir sabah hayret içinde, burnunun yine eski yerine döndüğünü görür."

 

Gogol konu bulmakta sıkıntı çeken bir yazarmış. Sık sık Puşkin'den konu istermiş. Bu sıkıntıyı birçok eserlerinde biz de hissediyoruz. Hikâyelerini ya olmıyacak hilelere istinadettiriyor, yahut da olmıyacak hâdiselerle zenginleştirmiye, meraklılaştırmıya çalışıyor. Birçok hikâyelerinde ruhlar, şeytanlar, ölüler, hayaletler var. Bunun tek sebebi devrin masallarının bu türlü unsurlarla dolu oluşu. Gogol'ü yetiştiren cemiyetin de bir sürü bâtıl itikada sahip geri bir cemiyet oluşu değil herhalde. Bir başka sebep daha, hayattan harikulâde vakalar çıkaramıyan bir kafanın tabiat dışı varlıklardan yardım umması gibi bir sebep daha olacak. Gogol, romancı yahut hikâyeciden, konudan başka hiç bir şey istemiyen bir cemiyette yaşamamış olsaydı o zayıf hilelere başvurmak lüzumunu belki de duymazdı. Rus edebiyatı bu olgunluğa ancak Çehov'dan sonra vardı. Rus edebiyatının Çehov'dan sonra vardığı bu zihniyet bugün bütün dünyaya yayılmış bir zihniyet olduğu halde Gogol'ün büyüklüğünü hâlâ romanesk tarafında aramıya çalışanlar var. Tabii bunlar pek fazla değil. Bence Gogol'ün en büyük tarafı bütün insanlarda raslanan halleri en tabii, en çıplak şekliyle görebilmesi, duyup da söyliyemediğimiz, çok kere de söylemekten çekindiğimiz ruh haletlerini apaçık anlatabilmesidir. Zâaflarımızı hiçbir yerde Gogol'ün eserlerinde olduğu kadar açık göremeyiz. Halimiz gülünçtür, acıklıdır. İnsanları comique yahut tragique hale getirmek için değiştirmeye, idéaliser etmiye lüzum yoktur.

 

Gogol'ün mizahı da, hicvi de realizmindedir. Ben, hayatı olsun, insanlığı olsun, Gogol'de duyduğum kadar, hiçbir yazarda duymadım. Onun, birçoklarınca teferruat sayılan önce ince, öyle derin görüşleri var ki okuyup da heyecan duymamak insanın elinden gelmiyor. Öğle yemeğinden sonra şöyle bir şekerleme yapmayı âdet edinmiş bir komiser'in lüzumsuz bir iş için rahatsız edildiği andaki sinirli hali, bir gazete idarehanesinde işi başından taşkın bir ilân memurunun kapiklerle rubleleri sayıp istif edişi, çapkın mizaçlı bir adamın bir kadınla karşılaştığı vakit herşeyi unutup çalıma başlayışı, herkeste gördüğümüz basit azamet anlayışları, gizlice bir kenara atılacak bir suç delilinin sokağın en tenha saatinde bile, korku yüzünden, hiçbir yere bırakılamaması, hep o ince görüşün bulup çıkardığı beşerî hisler, beşerî olgulardır.

 

Kitabın ikinci hikâyesi olan Fayton edebiyat değeri bakımından daha zayıf görünüyor. Daha çok mizahî bir hikâye. Ama onda da aynı kudretli görüşü hissediyoruz. Yazar, zaman zaman, öyle bir iki şeye dokunuyor ki: "Hah! İşte, diyoruz, gerçekten böyledir."

 

Üçüncü hikâye, kuvvetli bir hikâye. Konusunun nereden alındığı, kitabın önsözünde şöyle anlatılıyor:

 

"Bir gün Gogol'ün yanında ava çok meraklı bir memurun hikâyesi anlatıldı. Bu memur, bin bir sıkıntı ile biriktirdiği iki yüz ruble ile güzel bir av tüfeği aldı. Yeni tüfeği ile ilk ava çıktığı gün bir sandala bindi. Ama tüfek nasılsa suya düşüverdi. Memur evine döndü, yatağa düştü. Şiddetli bir humma içinde günlerce yattı. Ancak arkadaşları, aralarında para toplıyarak ona yeni bir tüfek aldıkları zaman iyileşip ayağa kalkabildi. Bu hikâyeyi dinliyenlerin hepsi kahkahalarla güldüler. Yalnız Gogol gülmedi. Uzun zaman düşünceli kaldı. Kaput'un ilk fikri işte o gün doğmuştu. Bu hikâye 1834 de anlatılmıştı. Gogol bunun üzerinde çok çalışmıştı. Aradan sekiz yıl geçtikten sonra Kaput'u yazdı."

 

Bu hikâyedeki tüfek Gogol'ün hikâyesinde bir palto olur. Suya düşme hâdisesi de bir soyulma hâdisesidir. Kaput, küçük memurun hayatındna, küçük memurun psikolojisinden bahseden ilk Rus hikâyesidir. Bu hikâyenin Dostoyevski, Tolstoy ve Çehov üzerinde büyük tesirleri olmuştur. Dostoyevski: "Biz hepimiz Kaput'tan çıktık" dermiş.

 

Türk okuyucuları Gogol'ü mutlaka okumalı, onu anlamıya çalışmalıdırlar.

________________________________

(*) Yazan: GOGOL, Çevirenler: Erol Güney, Oğuz Peltek, Orhan Veli Kanık. Ankara Milli Eğitim Basımevi, 1945.

________________________________

 

O. V. K.

 

Tercüme - 19 Mayıs 1946, Sayı: 37, Cilt: 7


ANA SAYFA