Rado'nun 'Garip'
dostları
Bir roman ya da
bir öykü tadındaki 'Şevket
Rado'ya Mektuplar'da
Garip
üçlüsünün hem ortak
hem de kişisel
serüvenlerine tanık
oluyoruz.
ŞEVKET RADO'YA
MEKTUPLAR
Orhan Veli Kanık,
Oktay Rifat,
Melih
Cevdet Anday,
Hazırlayan: Emin
Nedret İşli, YKY,
2002, 170 sayfa, 15
milyon lira.
Bir dönem şiir
yazmış olsa bile,
gazetecilik ve
yayıncılığa ağırlık
veren; 'Aile',
'Resimli Hayat',
'Doğan Kardeş'
dergilerini çıkartan
Şevket Rado, bir
şair hayranı ve
dostudur. Bu tutumu,
Hececiler ve "eski
zevke bağlı" olanlar
tarafından şiddetle
eleştirilen Garip
akımını (dolayısıyla
akımın şeytan üçgeni
Orhan Veli Kanık,
Oktay Rifat,
Melih
Cevdet Anday'ı)
savunduğu hatta bu
üç şaire, konumunun
da uygunluğu
sayesinde, maddi ve
manevi destek
verdiği 1940'lı
yılların başında eni
konu belirginleşir.
1940'ların başında
bu üç şairin
İstanbul'daki
temsilcisi gibidir.
Postmodern roman
tadında
otobiyografi,
biyografi, yaşantı
ve mektup gibi
türlere son yıllarda
büyük bir ilgi
olduğundan bu
konulardaki
kitapların sayısı da
bir hayli arttı.
Toplumun
bilinçaltını,
yazıldığı dönemin
kültürel, siyasal,
sosyal ve iktisadî
özelliklerini,
folklorunu
yansıttığı için bir
nevî gizli tarih
kabul edeceğimiz
mektuplar, yazın
dünyasına, yazarın
ya da şairin
evrimine ilişkin
kazanımlar getirmesi
açısından elbette ki
büyük değer taşıyor.
Ve her ne kadar iki
kişi arasındaki
mahremiyeti
yasantılasa bile,
kamusal olmaktan
kurtulamıyorlar.
Mektup yayımlanması;
özel olanın, ne
kadar ve nereye
kadar özel olduğu
şeklindeki etik
tartışmaları da
beraberinde
getiriyor elbette.
Ancak bu tartışmalar
bağlamında söz
söyleyen Ahmet
Oktay'ın dediği
gibi, birine
yazdığınıza, birine
gönderdiğinize,
dahası birileri
bunları sakladığına
göre, mektup eninde
sonunda kamusal olma
kaderinden
kurtulamaz.
Şevket Rado'nun
yıllarca arşivinde
titizlikle sakladığı
mektupları da, burnu
iyi koku alan bir iz
sürücü, bir 'hafiye
- sahaf' Emin Nedret
İşli tarafından
bulunarak, Enis
Batur'un desteği
ile, M. Sabri Koz'un
editörlüğünde yayıma
hazırlanarak
günışığına
çıkartıldı (Hem de
orijinalleri ve
transkripsiyonları
bir arada). Çoğu
1940'lı yıllarda
kaleme alınmış olan
mektuplar, Ankara'da
başlayan dostluk ve
arkadaşlığın;
Rado'nun Akşam
gazetesinde köşe
yazarlığı için
İstanbul'a
dönmesiyle ancak
mektuplaşmalar
şeklinde sürdüğünü
gösteren belgeler
olmasının yanı sıra
(ve bence aslında),
Garip akımının üç
ünlü ismi ile ilgili
bilinmeyen bilgiler
içermesi bakımından
son derece önemli.
Zira mektuplara olan
merakını bir tür
'dikizcilik' eğilimi
sayılsa bile,
gizlemeyen hatta
okur önüne
çıkmasında basbayağı
yarar gören Enis
Batur, kitaba
yazdığı önsözde
şöyle diyor:
"Türk Şiiri'nin en
gözüpek kolektif
hareketlerinden
birini yaratan Garip
üçlüsünün, farklı
yakınlık dozlarıyla
ilişkide oldukları
Şevket Rado'ya,
hareketin en sıcak
döneminde yazdığı
mektupların ve
onlarla ilgili kimi
ikonografik
parçaların bir
kitapta
buluşturulması, bana
kalırsa, anlamlı bir
örnek ortaya
koyuyor. Orhan
Veli'nin, Oktay
Rifat'ın, Melih
Cevdet Anday'ın
ortak, keşişen
serüvenlerinin
olduğu kadar,
kişisel
güzergâhlarının da
okunması açısından
ciddî katkılar
getirebilecek tanık
- metinler bunlar."
Gerçekten de her üç
şairin de kişisel
güzergâhlarına
ilişkin pek çok
nokta beliriyor
kitabı okuyunca. Her
birinin çektiği
ekonomik sıkıntı,
hayatlarını idame
ettirmek için
gereken parayı
şiirle değil de
yaptıkları çeviriler
ile kazandıkları,
dostluk kavramından
ne anladıkları,
aşka, evliliğe bakış
açıları ve ne derece
'titiz' ve hatta
tutkulu olduklarını
öğreniyor ve
bambaşka meraklara
gark oluyoruz.
Mektuplar diyorum,
ama bir roman, bir
öykü tadında da
okunabilecek
metinler aslında
bunlar; Enis
Batur'un da dedigi
gibi:
"Onların Şevket
Rado'ya mektuplarını
içeren bu toplam,
bir postmodern roman
tadı getiriyor,
çapraz ilişkiler
mantığıyla.
Mektupların
yazıldığı zaman
diliminde olup
bitenler göz önüne
alındığında, sıkı
okurun, öteki
kaynaklara
(şiirlere, yazılara,
bambaşka noktalara)
yolcu çıkarak
tamamlayacağı bir
roman bu
satıraralarından
eksik olmayan coşku
dram, gam ile baş
başa."
Satıraralarındaki
gerçekler Orhan
Veli'nin mektupları
tümüyle iş
ilişkisine
dayanırken Oktay
Rifat, iki kitabını
kendi imkânlarıyla
İstanbul'da
bastırmak amacıyla
kaleme alıyor
mektuplarını, Melih
Cevdet Anday'ınkiler
ise o tarihlerdeki
duygu ve
düşüncelerini
yansıtıyor kısaca.
Ancak satıraraları,
pek bilinmeyen
malumatlarla dolu.
Mesela, Orhan
Veli'nin 'İhtiyarla
Eşeği' adlı şiiri
ilk kez bu kitapta
karşımıza çıkıyor.
Oktay Rifat'ın bir
roman yazdığını ve
Ahmet isimli hiç
basılmamış bu romana
büyük önem
yüklediğini de
kitaptan
öğreniyoruz.
Rifat'ın 26.IX.1944
tarihli mektubunda
"... Aman
Şevketçiğim Ahmet'i
görücü görücü
dolaştır ve muhakkak
başgöz et," demesi
kitabına, bir evlât
muamelesi yaptığını
gösteriyor. Ne yazık
ki kitapla ilgili
hiçbir bilgiye
ulaşılamıyor bugüne
dek. Yine Rifat'ın,
'Yaşayıp Ölmek Aşk
ve Avarelik Üzerine
Şiirler' adlı
kitabını
bastırabilmek için
Şevket Rado'ya
inanılmaz baskı
yaptığını, kitabının
tashihlerini
kendisinin yapmak
istemesi konusundaki
ısrarcı tutumunu
ancak kapağı
beğenmediği için
basıldığı halde
dağıtımını
durdurduğunu
öğreniyoruz;
dolayısıyla Oktay
Rifat'ın onca emeği,
sanatçı kaprisi (!)
uğruna bir kalemde
yok edebilmesindeki
koryürekliliğini
de...
Sonra Melih Cevdet
Anday'ın
muzipliklerine ve
meşrepliklerine
geliyor sıra...
İçki meclislerinden
kendini alamayan
Anday ve
arkadasları, bir
gece içtikten sonra
dönemin Maarif
Vekili Hasan Ali
Yücel'in kapısına
dayanır. Vekili evde
bulamadıklarından
Sabahattin
Eyüboğlu'na
giderler. Ancak
Âlî'nin annesi
telaşlanarak evi
Turancılar'ın
bastığı gerekçesi
ile polise telefon
eder ve ertesi gün
bütün Ankara'da bir
suikastten söz
edilir.
Yine bir gün
Nurullah Ataç'ı
dinlemek üzere
dostlarıyla
Radyoevine giden
Anday, içkili
olduğunu öne süren
görevli memurla
kavga eder ve bir
vâveylâ kopar.
Mahkeme kararı
sonucu şair, 1 ay
hapis, 30 lira para
cezasına çarptırılır
ancak sabıkası
olmadığından cezası
tecil edilir.
Bir dostluk kalmış
geriye!

Bu anıları keyifle
okurken üç değerli
şairin çektiği
ekonomik sıkıntı ve
aslında dostluğun
karşılıklı çıkardan
mülhem olduğunu,
çoğu emir kipiyle
kurulan mektuplardan
öğrenmek açıkçası
biraz
hüzünlendiriyor
insanı:
"Mürekkep olmadığı
için çini mürekkep
ile yazmak
mecburiyetinde
kaldım. Halbuki çini
mürekkebini de böyle
su gibi harcamak hoş
bir şey değil. Kazın
geleceği yerden
tavuk esirgenmez
derler ama yine de
kısa kesmek mümkün."
(Oktay Rifat; 4
Eylül 1948)
Şevket Rado önemli
şahsiyetlerle
kurduğu ilişkiler
nedeniyle birçok
gazete ve dergide
söz sahibi olurken,
Kanık ve Rifat da
kendisini açıkça
istismar eder.
İlişkilerinin, en az
çıkara dayandığı
mektuplarından
anlaşılan Melih
Cevdet Anday bile
'Akan Zaman Duran
Zaman' adlı anı
kitabında Şevket
Rado'dan hiç söz
etmeyerek onu adeta
yok sayar. Orhan
Veli'nin, Şevket
Rado'ya imzaladığı
'Destan Gibi' adlı
kitabının başına
'Bir dostluk kaldı'
yazması da kötü bir
şakadan ibaret
kalıyor böylelikle.
Tüm bunlar, 40'lı
yıllardaki yazın
dünyasıyla günümüz
arasında pek de bir
fark olmadığını
gösteriyor açık
seçik. İnsan,
eskiden de yalanmış
dostluklar diye
düşünmekten
kurtaramıyor
kendini. Bir de
kayıp Ahmet'i,
saklandığı delikten
bulup çıkarma
isteğinden...
Hande Öğüt
Hande Öğüt'e yanıt:
"Hande Öğüt'ün Garip
Yanı.."
|