- Sen değil misin
Mahzun Durmak şiirini yazan.. Elbette kızmazsın Orhan'cığım..
Sevdiğim insanlara
Kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi
- Neyse ki o şiirime
ilişmedi.. Ama Ayrılış şiirimle deli etti beni..
BAKAKALAMAM
giden geminin ardından;
ATARIM
kendimi denize, dünya BERBAT;
Serde erkeklik
YOK, AĞLAYABİLİRİM!
"Yok yaa! Ben öyle
yazmadım o şiiri" diye biraz da sesimi yükselterek tepkimi dile getirdim..
- Sen niye yazmıştın
o şiiri?
-1948 yılının
haziran ayında Mübin Orhon'u Paris'e göndermek üzere Sarayburnu iskelesinde
buluşmuştuk Mücap Ofluoğlu ile birlikte.. Paris'e bir kez bile gidemedim ama,
sokaklarını, hangi köşede hangi dükkanın olduğunu çok iyi bilirim.. Ne yalan
söyliyeyim, sırf arkadaşımı gönderiyor olmaktan öte, gidememenin verdiği acı da
vardı içimde..
Ne var ki gemi
hareket etmişti, uzun boylu olan Mübin de güverteden el sallıyordu bize.. Mücap
Ofluoğlu el sallarken benim aklıma bir iki kelime gelmişti.. Cebimden sigara
paketini çıkararak üstüne yazdım hemen..
- Ah bilmez miyim
senin şu huyunu.. Kaç tane şiirin öylece sigara paketleri üzerinde kayboldu..
- Kaybolanları
bırak, yazdıklarımızı kurtaralım biz önce.. Gemi uzaklaşınca, Mücap ile birlikte
yürümeye başladık.. Küçük bir meyhaneye girdik sonra.. Bir kadeh, derken bir
ikinci.. Sigarayı çıkarmak için elimi cebime attığımda aklıma geldi aldığım
notlar ve ilk olarak Mücap'a okudum o şiirimi de:
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlıyamam.
- Orhan'cığım, boş
ver..
- Nasıl boşvereyim
Oktay, yapma.. Bu Metin Üstündağ benden sonra gitmiş bir de o gün
söylediklerinin benzerlerinden bir kitap çıkarmış.. Adına da Orhan Veli'lemeler
demiş..
- Yapsın, ne olacak
ki?
- İyi de arkasına da
şöyle bir not eklemiş: "Çağdaş şiirimizin kilometre taşlarından Orhan Veli
bugün yaşasaydı ve şiir yazsaydı dizeleri acaba nasıl olurdu?"
- Ha ha haaaa!..
- Gülme Oktay,
gülme.. Baksana şu yazdıklarına:
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
bir elinde CEP TELEFONU
bir elinde KREDİ KARTI
umurunda mı
KOPENHAG KRİTERLERİ!
- Sen böyle mi
söylermişsin? Ha haaa haaaaaaaaaaa..
- Gülme dedim
Oktay..
- Geçenlerde Sait'le
konuşuyordum.. O da benzer bir şey anlatmıştı..
- Ne o? Bana niye
anlatmadı?
- İyi ki
anlatmamış.. O'na da kızacaktın yoksa..
- Neymiş anlat
bakıyım..
- Bir akşam
yemeğinde masasındaki hanıma senin Cımbızlı Şiir'ini okumuş:
Ne atom bombası,
Ne Londra
konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Neden üzerine alındı bilinmez ama, şiire içerleyen hanım, elindeki votka
bardağını masaya bırakarak senin şiiri şu hale getirmiş:
Ne elinde nasır
Ne başında çoluk
çocuk
Bir elinde yirmi
dokuzluk
İki ayağında nasır
Umurunda mı Orhan
Veli?
- Ha ha haaa!
- Bak sen de
güldün..
- Bu komik, tabii ki
gülerim.. Ne de olsa bana çatıyor.. Aleyhimde yazılan yazıların, lehimdekilerden
fazla olması beni her zaman memnun eder..
- Bu çocuğa niye bu
kadar tepki gösteriyorsun o zaman?
- Benim böyle
yazacağımı nasıl iddia edebilir ki? Böyle de yazılmaz ki dedirtiyor.. Şu
yazdığına baksana:
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
olsun..
yine de ÜLKE PUANI'mı
yatırıyorum ben ona!
- Şinasi Nahit de bu
şiire bir uyarlama yazmamış mıydı?
- Evet, evet.. 1986
yılında, yeni Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası'nı öğrendiğinde Sere Serpe
şiirime bir mısra eklemişti..
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu
görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
İçinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama...
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Yürü karakola!..
- O da oynamış işte
şiirinle..
- İyi de en azından
benim öyle yazacağımı söylemiyor Şinasi.. Ama baksana Metin Üstündağ ne demiş:
Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendi'ye"
Mısra-ı meşhurunun mübdii...
bir kot pantolon
markası değil ki..
kim anlayacak şimdi
bu son dizeyi!
- Evinde hiç mi
sözlük yokmuş bu çocuğun allah aşkına?
- Bak sen de hak
veriyorsun artık..
- Yok canım, Edip
Cansever bile yapmadı mı böyle şeyleri?
- Neden
bahsediyorsun?
- Hatırlamıyor musun
Edip'in şiirini?
Odamın penceresi yok -daha iyi-
Kendime bakıyorum ben de
Kendimden sarkmış kollarıma
Kendimden damıtılmış gözlerime
-Bakmıyorum, duyuyorum onları
sadece-
Böylesi iyi, çok iyi
- İyi de o sadece
benim İçerde şiirime karşı yazılmış birşey..
- Gençtir
Orhan'cığım, üstüne gitmemek gerek..
- Pekala Oktay,
yarın senin şiirlerine de birşeyler yazarsa ne olacak? Bak Pablo Neruda'ya
yazmış örneğin..
- Ver bakıyım şu
kitabı!!..
- Ha ha haaaa..
- Gülme bir dakka
Orhan..
- Melih'e de haber
vermeliyiz..
- Şuna bak Orhan,
Gün Olur şiirini ne hale getirmiş:
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların
kokusunda
şu ada senin
bu KOLİ BASİLİ benim
ZEHİRLİ VARİLLERin
peşi sıra!
- Benim böyle
söyleyeceğimi nereden çıkarıyor bu çocuk acaba? Hadi, Cahit Sıtkı demişti, Gün
Olur Ki şiirinde:
Gün olur ki ne gökyüzü para eder,
Ne deniz kenarı, ne bağlar
bahçeler.
Gün olur ki ne kız ne rakı ne şiir,
Hiçbir şey insanı sarsmaz,
kandıramaz;
Her çeşmeden boş döner elindeki
tas.
Gün olur ki çıldırmak işten
değildir.
- Ama o Cahit..
Yaprak'ta da şiirlerini yayımlamıştık biz O'nun..
- Hatta Nazım Hikmet
için yazdığı Bir Şey şiirini biz yayımlamıştık, unutulmazlar arasında o da..
- Melih'i arayalım
hemen..
- Biraz önce aradım,
cep telefonu kapalıydı..
- E-mail yaz o
zaman..
- Tamam ben
yazarım..
MELİH'E E-MAILLER
I
Kış kıyamet..
Macar İnternet Kafe'den yolluyorum
İlk e-mailimi.
Melih'ciğim
Bu gece sana
Bütün chat'çilerin selamı
Bir de önerileri var:
Bu geceden sonra
Şiiri, şiirini, şiirimi
Met Üst'ten kolla.
II
Şu anda dışarıda yağmur yağıyor
Ve bulutlar geçiyor aynadan
Ve bugünlerde Oktay'la ben
Aynı çocuğa kızıyoruz.
- Benden de şunu
ekle:
Şu Orhan Veli'lemeler
Kitap değil rezalet
Rezalet rezalet rezalet
HÜRRİYET EŞİTLİK ADALET
M. Şeref Özsoy