Sait Faik'in: "Yazmasaydım
çıldıracaktım"ına da; Akgün Akova'nın: "Yazmasaydım beynim buz
tutacaktı"sına da ek yapacak durumda değilim, yazmadan durulmuyor işte..
Yapı Kredi Yayınları,
Orhan Veli külliyatına devam ediyor.. Belki de kendilerince tamamladılar
ama, siz bilin eksikler var hâlâ.. Ayrıca, şimdi tek tek almaya da kalkmayın,
tamamlandıktan sonra, hepsi bir araya getirilip "hediyesi, Orhan Veli'nin ses
kaydı" diyeceklermiş.. Böylece satın aldıklarınızı bir kere daha almak
zorunda kalacaksınız, benim gibi sapıksanız.. (Hatta isterseniz Kitap-lık
dergisini de almayın, bırakın biriksin.. 4-5 sayıyı bir araya getirip, çok daha
ucuz fiyata tekrardan satışa çıkarıyorlar..)
Çeviri Şiirler
ve Şairin İşi, birbirlerinin peşi sıra çıktı..
Öncelikle yıllardır neden "Çeviri Şiirler" deniyor anlamıyorum; "Bütün
Yazıları", "Bütün Şiirleri" dendiği gibi "Çeviri Şiirleri"
denmesi gerekmiyor mu? (Asım Bezirci'nin 'Bütün Çeviri Şiirleri'ni
kitap içinde kullanan Can Yayınları da kapağa bu ismi uygun bulmamış..)
Ya da "Şairin İşi"ndeki yaratıcılıkla bir başlık da buna bulunamaz mıydı?

Kitabın editörü Orçun Türkay,
Adam Yayınları'nın baskısını esas almış.. Oysa Asım Bezirci'nin
hazırladığı kitaba yazdığı Sunu'da şöyle bir
paragraf var:
"Derlemenin başında yer alan 'Şiir
Üstüne' ile 'Güzelin Sırları' ve 'Şiir Üstüne Söylenmiş Bazı Sözler' başlıklı yazılar da Orhan Veli'nin çevirileridir."
Adam Yayınları'nda Şiir Üstüne
Söylenmiş Bazı Sözler çıkarılmış.. Çünkü, Tercüme dergisinin
19,3,1946 tarihli sayısında çıkan bu yazının altında imza yoktur.. Ne var ki,
büyük ihtimalle "Orhan Veli'nin İşi".. Derginin o sayısını neredeyse tek
başına hazırladığı hep söylenir çünkü..
Kitabın sonundaki 'Yayıncının
Notu'nda şöyle denmiş: "Bu kitapta yalnızca
Fransız şairlerden çeviriler olmadığından, üstelik Fransız şiiri antolojisine
koymayı düşünmediği çeviriler de bulunduğundan ve
Orhan Veli'nin kaleme aldığı yaşamöykülerindeki biçemi yakalamak olanaksız
olduğundan, eksik kalan şairlerin kısacık yaşamöykülerini 'Yazar Biyografileri'
başlığı ile biz ekledik. Bu bölüme kadar olan sayfalarda yer alan dipnotların
tamamı O.V.K.'a aittir."
Kendi ekledikleri bir şeyi
unutmuşlar; 25 şairden 9'unun portreleri konmuş.. "Hepsinin resmini
bulamadılar mı yoksa?" diye düşünmeden edemiyorum.. Bu kadar da değil, "madem
konuyor bir tanesinin olması şarttı ki, o da söz konusu bölümde ismi ilk geçen
şair; François Villon'dur" da diyorum.. Yeditepe dergisinin Orhan
Veli'nin ölümünün ardından çıkan (1,12,1950) sayısında Fikret Adil'in
yazısına bir bakalım:
"VİLLON, DUBOUT VE ORHAN VELİ
Fransanın en eski, büyük ve bedbaht şairlerinden
François Villon'un nasıl bir hayat geçirmiş olduğu malûmdur. Onun şiirleri
bugün dahi örnek eserler arasındadır ve müteaddit baskılar halinde
neşredilmiştir. Dubout'nun aynı zamanda kuvvetli bir illüstrasyon üstadı
olduğunu ifşa eden yeni baskıda Villon ile onun arasında büyük bir
yakınlık görülüyor. Hattâ denilebilir ki, Dubout'nun o her biri ince bir
sosyal tetkik olan karikatürlerindeki şiir, mizah ve hiciv kudretindeki
şiir, mizah ve hiciv kudretinde Villon'un da payı vardır. Bize bu intibaı
veren Villon'u anlayış ve ifade edişine gösterdiği büyük kudrettir. |
 |
Dubout'nun
çizdiği Villon mu, Orhan Veli mi? |
|
Merhum Orhan Veli Kanık'ın 'Tercüme
Mecmuası'nda münteşir Villon'un 'Asılmışlar Balladı' isimli şiiri de, beş yüz
sene ara ile yaşamış bu iki şair arasında bir karabet müşahede ettirecek ayarda
muvaffakiyetle tercüme edilmiştir.
Sanatkârlar arasında, herhangi
millete ve devirlere mensup olursa olsunlar sık sık görülen his ve ifade
soydaşlığının bir başka türlüsüne Dubout ile Orhan Veli arasında şahit oluyoruz.
Yukarıda gördüğünüz illüstrasyon
Dubout tarafından Villon'un şiirleri için yapılmıştır. Bunu her gören, derhal
Orhan Veli'nin bir 'portraitcharge'ı karşısında olduğunu hükmediyor. Halbuki
Dubout ile Orhan Veli bir kere bile olsun karşılaşmış değillerdir ve
birbirlerini tanımazlar. Dubout'ya Orhan Veli'ye benziyen bir tip yaratmak ve
çizmek ihtiyacını Villon'un şiirleri vermiştir ve izahı sözle imkânsız bu seziş,
ressama görmediği, tanımadığı şairin bu mukadder resmini yaptırmıştı."
Bodrum'daki bir tezgahta bulduğu
Edebiyat Dünyası (Sayı: 7-8, Ekim 1948) adlı dergiyi hemen bana göndermişti
Seda Arun.. Çünkü, Orhan Veli'nin bir çeviri şiiri yayımlanmış ve
Seda abla benim bu tür dergileri de topladığımı biliyordu.. Şansa bakın ki,
Marceline Desbordes Valmore'dan yaptığı SAADİ'NİN GÜLLERİ adlı
çeviri, Orhan Veli'nin bile unuttuğu bir çeviri çıktı..
"Aşağıdaki bir şiirini okuyacağınız
madame Marceline Desbordes Valmore bizim memlekette pek tanınmaz. Bununla
beraber Fransız edebiyatında esaslı bir yeri vardır. XVIII inci yüzyılın
sonlarıyle XIX uncu yüzyılın ilk yarısında yaşamıştır. Romantik devrin ilk
şairlerindendir. Bahtsız bir hayat geçirmiştir. Babası ihtilalde ölmüş, anasını
da on beş yaşındayken kaybetmiştir. Sefalet içinde geçen bir çocukluktan sonra
bir müddet terzilik etmiş, sonra da tiyatro hayatına atılmıştır. Çalıştığı
kumpanyadaki kabiliyetsiz bir artistle 31 yaşındayken evlenmiştir. Yazılarını
neşretmeğe başladığı tarih de bundan sonradır. Kendini zamanın bütün şairleriyle
bütün tenkitçilerine sevdirmiş olmasına rağmen hazin bir hayat sürmüş bu kadın
şairin pek ince, pek hisli şiirleri vardır. Aşağıdaki şiirini, XIII üncü
yüzyılda yaşamış olan Acem şairi SAADİ'nin Gülistan'ından mülhem olarak meydana
getirmiştir.
SAADİ'NİN GÜLLERİ
Sana gül toplamak istedim bu sabah
ama
O kadar fazla gül doldurmuşum ki
koynuma,
Koptu esvabımın düğmeleri birden
bire.
Havaya dağıldı topladığım bütün
güller;
Hepsi rüzgârla savrulup, denize
gittiler;
Sularda, bir daha geri dönmemek
üzere.
Tutuşmuş gibi, kıpkırmızı oldu
dalgalar.
İşte esvaplarımda hâlâ gül kokuları
var..
Gel, duy o kokulu hâtırayı,
üzerimde.
Marceline Desbordes-Valmore'dan
Orhan Veli KANIK"
Seda abla da en az benim kadar
sevinmişti elbette.. Hemen YKY'den Sabri Koz'a haber verdiysek de,
kitap baskıya girdiği için bu konuda bir şey yapılamadı.. Yapılacak daha önemli
şey ise, derginin diğer sayılarını bulmaktı.. 26 sayı çıkmış gözüküyordu ve
Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nde bir kaç sayısı eksik ve olanları da dağılmak
üzere olan bir cilt içinde buldum.. Üzerinde biraz çalışılırsa, mutlaka yeni bir
şeyler çıkarılacaktır.. Buna dair iki örnek verebilirim; birisi Özdemir Asaf'ın
derginin sayfalarında unutulan iki şiiri.. (Burada bilmeyenler için, bu güzel
rastlantıyı belirtmek zorundayım; Seda Arun, Özdemir Asaf'ın
kızıdır..) İkincisi de gene Orhan Veli'yi ilgilendiriyor; bir La
Fontaine Hikayesi vardı dergide.. Şevket Rado'ya Mektuplar kitabında
ve sonra yayımlanan La Fontaine Masalları'nda Şevket Rado'nun
notuna güvenilerek "daha önce neşredilmemiştir" denilen notun doğru
olmadığını ispatlayan (ufak tefek farklarla) İhtiyarla Eşeği hikayesi..
Kahraman Okur olarak ödevimi
yapmaya devam etmek için bir de Şairin İşi'ni ele almam gerekiyor..
Öncelikle Şairin İşi'nin editörlerini kutlamalıyım, böylesi zor bir kitabın
altından iki kişi ancak kalkabilirdi çünkü.. İncilay Yılmazyurt ve
Ayfer Tunç üstlenmiş bu görevi de..
"Can ve Adam yayınevleri tarafından
da yayımlanan Orhan Veli Bütün Yazıları kitabının son halini almasını Asım
Bezirci ve Memet Fuat sağladı. Memet Fuat ve Asım Bezirci'nin çalışmasına büyük
ölçüde sadık kalarak hazırladığımız bu kitaba, Şairin İşi adını verdik; Adam
Yayınları tarafından Bütün Yazıları başlığıyla yayımlanan kitapta -Bütün
Şiirleri kitabında bulunduğu için- yer verilmeyen 'Garip' ve 'Garip İçin'
başlıklı yazıları da ekleyip açıklamalı dizin hazırladık. Değişik gazete ve
dergilerde yer almış yazılardaki imla tutarsızlıklarını giderdik."
Yazılandan anlaşılan Garip'in
manifestosunu kitaba koymayı önemsememiş Adam Yayınları ama, YKY
de Çeviri Şiirler'deki (kendi baskılarına aldıkları ve almadıkları
yukarıda bahsi geçen) yazıları önemsememiş..
"Büyük ölçüde sadık kalarak"
yapılan bu zor editörlük sırasında, bir tek yazının yeri beğenilmeyip
değiştirilmiş, bir de Öyküler bölüm olarak başka bir yere alınmış o
kadar..
Adam Yayınları'nın
Konuşmalar bölümüne uygun bulduğu "Orhan Veli Cevap Veriyor" adlı,
Milli Birlik'te 1,4,1947'de yayımlanan "Gazetenizin birinci sayısında
yazarlarınızdan biri benden bazı sualler soruyor." cümlesiyle başlayan
yazıyı Yazılar bölümüne uygun bulmuşlar..
İncilay Yılmazyurt
ve Ayfer Tunç, Tercüme dergisine bakmamışlar,
ne de olsa ellerindeki büyük ölçüde sadık kalacakları kitapta o derginin ismi
geçmiyordu.. Oysa, Orçun Türkay'ın bakması gerekiyordu.. Ne var ki o da
sadece şiir çevirileriyle ilgilendiği için, gözüne çarpmamış olmalı.. Buradan "bir
yazarın Bütün Yapıtları hazırlanırken, hepsinde bir / birkaç kişinin ortak
olarak çalışması doğru olur" sonucunu çıkarıyorum.. Tıpkı Asım Bezirci'nin
ve Memet Fuat'ın yaptığı gibi.. Oysa, bu seride ortak olan tek bir el var; "Kapak
Tasarımı: Nahide Dikel".. Belki bir de Şefik Matbaası'nın
ustalarından birinin eli..
Tercüme dergisine baksalardı,
Gogol'den Erol Güney ile birlikte çevirdikleri Üç Hikaye için
yazdığı inceleme yazısını görebilirlerdi.. Bu kadarla da kalmaz, Sabahattin
Eyuboğlu ile birlikte André Malraux'tan yaptıkları Sanat
Psikolojisi'ni; Kadınlar
Mektebi ve Tenkidi ile Sevememek başlıklı iki kitap tanıtım yazısını;
hepsinden önemlisi, Stendhal'ın Sandık ve
Hortlak isimli öyküsünü de mutlaka görürlerdi.. Görselerdi hoş olmaz mıydı?
Olurdu elbette ki.. Oysa, daha bir
kaç ay önce hatırlattığımız (Ayfer Tunç'un okuyup yanıt verdiği) yazıda
ismi geçen; Mayıs 1953 tarihli Türk Tiyatrosu Dergisi'ndeki
Tartuffe'ün Molyer'in Hayatındaki Yeri adlı incelemenin de, 1933 tarihli
İnkılap dergisinin 1. sayısındaki Su ve Susuzluk öyküsünün de yer
alması gerekirdi.. Yahya Kemal'in Orhan Veli'ye söylediği şu söz
buraya ne kadar da uyuyor:
"Köşkleri var, halayıkları var.
Fakat bizim duyduklarımızı duymuyorlar, bizim düşündüklerimizi düşünemiyorlar.
Biz düşünüyoruz, düşünülmüş halde kendilerine anlatıyoruz, yine anlamıyorlar."
M Şeref Özsoy