CEBİNDE MİLYONLUK ZIPZIPLARI
SUNAY AKIN

Birinci Dünya Savaşı'nın
başlamasıyla, Paris'ten İstanbul'a sefer yapan Şark Ekspresi'nin
bacasından tüten duman, top namlularından çıkan dumanlara bırakır yerini. Dört
yıl boyunca bir istasyonda tutsak olan trenin '2419' numaralı vagonu özene
bezene temizlenir, savaş sonrasında! Bunun nedeni, İstanbul'a yapılacak
yeni bir yolculuğun hazırlığı değildir. 1918 yılında, Şark Ekspresi'ni
İstanbul yollarında görürüz görmesine; ama '2419' numaralı vagon yoktur bu
seferlerde. Çünkü söz konusu vagon, içinde Almanlar'ın teslim olduğunu
bildiren antlaşmanın imzalanmasının ardından müzeye kaldırılır, Fransızlar
tarafından!
İstanbul özlemiyle yanıp
tutuşan vagon, müzeden çıkarıldığında çocuklar gibi sevinse de, kursağında kalır
hevesi. İçini Alman ve Fransız generaller, devlet adamları
doldurmuştur bir kez daha. Yine, bir deftere imzalar atılmaktadır. Ne var ki,
Almanlar'dır bu sefer yüzleri gülen! İkinci Dünya Savaşı'nda,
Naziler'in Fransa'yı işgal etmesinin ardından Hitler'in
emriyle, Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'nda yenik taraf olduğunu
bildiren antlaşmanın imzalandığı Şark Ekspresi'nin '2419' numaralı
vagonu, Fransa'nın teslim oluşuna tanıklık etmektedir bu kez. İstanbul'u
bir kez olsun görmenin özlemiyle yanıp tutuşan vagon, 1945'te Alman
askerleri tarafından ateşe verilir. Böylelikle, savaşı kaybedeceğini anlayan
Hitler, tarihin bir kez daha tekerrür etmesinin önüne geçmiş olur!
İstanbul'un bilinmeyen tren
öykülerinden biri de, Yıldız Sarayı bahçesinin derinliklerinde gizlidir.
Yıldız Arşivi'nde bulunan bir proje incelendiğinde, bahçenin büyük bir
bölümünü dolaşan bir demiryolunun tasarlandığı anlaşılır. Gerçekleşmeyen bu
gezinti treninin varlığına herhalde en çok, 1921 yılında, Halife Abdülmecit'in
Yıldız Sarayı'nda düzenlediği sünnet olan çocuklar sevinirdi. O gün
sünnet edilen yüzlerce çocuktan biri, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından şu
dizeleri yazar:
Ne atom bombası,
Ne Londra Konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Şiirde sözü edilen Londra Konferansı'nın
Orhan Veli'nin sünnet olduğu 1921 yılında yapılan toplantı
olduğunu düşünemeyiz. Batılı devletlerin zorlamasıyla, İstanbul
ve Ankara hükümetini temsil eden Bekir Sami Bey'in 'Misak-ı
Milli' andına aykırı davrandığı için görevden alınmasına neden
olan bu toplantıyı Orhan Veli, Ne atom bombası
dizesinin ardından anmış olamaz. Şairin sözünü ettiği, 1948 yılının
Şubat ayında yapılan, SSCB'nin katılmadığı İngiltere, Fransa
ve ABD'nin Batı Almanya'daki işgal bölgelerinin
statüsünü belirledikleri toplantıdır. Şair her ne kadar Ben
Orhan Veli adlı şiirinde, sevgilisinin adını bulmayı 'edebiyat
tarihçisi'ne bırakmış olsa da, biz edebiyatın, doktor ya da berberin
bekleme salonunda okunan magazin dergilerindeki aşk yazılarından da
geriye düştüğü bir dönemde, tuttuk bunları yazdık! Çünkü edebiyat,,
hayatın bekleme salonunda oturmaz! |
Ne yazık ki, araştırmacı
şair Sunay Akın burada yanılıyor.. Evet, birçok Londra
Konferansı olduğu doğru ama, Orhan Veli'nin şiirinde adı
geçen konferansın 1948 yılındaki konferans olması imkansız..
Belçika'nın bağımsızlığının onaylandığı 1830-1831 tarihindeki
Londra Konferansı olabilir de bu olamaz.. Çünkü, Cımbızlı Şiir'i
ilk olarak
Yenisi*
adlı kitabında yayımlamıştır Orhan Veli ve tarih 1947'dir..
Sunay Akın'a
bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilerken, düştüğü hatadan
dolayı geçmiş olsun diyorum..
M. Şeref ÖZSOY |
|
Beykoz'daki evlerinin
bahçesine evdeki bütün iskemleleri indiren Orhan Veli, komşulara
Moliere'i ve kendi yazdığı oyunları oynardı yaz akşamları. Şairin kız
kardeşi Füruzan Yolyapan'dan öğrendiğime göre, Karagöz de
oynatırdı Orhan Veli...
Ben miyim bu şeylerin sahibi?
Kafamda bir çocuk var, meraksız.
İç alemim oyuncaktan farksız;
Odam, içime bir ayna gibi.
Orhan Veli'nin içinde gizlendiği, unutamadığı
oyuncaklar nelerdir? Şairin 36 yaşında sona eren hayatına yokluk ve açlık
yıllarını içeren iki büyük dünya savaşının sığdığını düşünecek olursak,
gösterişli oyuncaklar aramamalıyız bu sorunun yanıtında. Füruzan Hanım,
ağabeyinin futbola meraklı olduğunu anımsıyor. Annesinin aldığı Galatasaray
forması, ayakkabı ve futbol topuyla Beykoz çayırında az koşmamıştır
Orhan Veli... Koşarken de bir gün diz kapağını dikenli tele takarak, feci
şekilde yaralanmıştır. Orhan Veli'den on yaş küçük olan Füruzan Hanım,
ağabeyiyle birlikte Beykoz'un bir tepesinde uçurttukları uçurtmanın
gökyüzünün maviliğinde süzülüşünü ise sanki dün gibi anlatıyor...
Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,
Kağıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.
Oaristys şiirinde yazdığı gibi top, uçurtma ve
kâğıt gemidir Orhan Veli'nin oyuncakları... Bir de, evden kaçıp
Harbiye Nezareti'ne gideceğini annesine söylememeleri için, kargalara rüşvet
olarak sunduğu zıpzıpları:
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
Bekir Onur ve Neslihan
Güney'in birlikte hazırladıkları Türkiye'de Çocuk Oyunları
adlı derleme kitabında, İstanbul çocuklarının oyunları arasında 'zıpzıp'a
da yer verilir. "Dört beş çocuk bir araya gelirler, gök meşe dedikleri iri
bir bilyeyi belli bir kaçış çizgisine doğru atarlar; hangisinin bilyesi çizgiye
yakın düşerse o çocuk birinci olur. Bundan sonra kel çizgisinin iki üç metre
ikişer zıpzıp dikerler. Çocuklardan birisi bunların başında bekler; fakat onun
bir şeyi almaya hakkı yoktur. Birinci olan çocuk, gök meşeyi kale çizgisinden
yuvarlar, gök meşe zıpzıpların neresine vurursa, Sağdan itibaren dizili
zıpzıpları alarak oyundan çıkar. Sonra gök meşeyi öteki çocuklar atarlar. Eğer
bunların hepsi zıpzıpları vuramazlarsa, bunlar zıpzıpların başında bekleyen
çocuğa kalır."
'Zıpzıp' denilen, misketten
başka bir şey değildir. Orhan Veli'yle aynı kuşaktan olan şairlerde de
çıkar karşımıza zıpzıp. İşte onlardan biri, Cahit Sıtkı Tarancı:
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Oktay Rifat'ın aşağıdaki
dizeleri yazdığı yıllarda 'milyonluk' sözcüğü en yüksek parayı simgeliyordu.
Bugün ise içinde on beş, yirmi misketin bulunduğu küçük bir torba milyonlara
satılıyor!
Ben miyim o küçük çocuk
Mektep çantası arkasında
Cebinde milyonluk zıpzıpları
Hırsız polis oynayan rüyasında
KIRDIĞIMIZ
OYUNCAKLAR
Çınar Yayınları - 2003 |