 |
Orhan Veli'nin
"Meşhur
Melih Cevdet'e
20-12-1937"
yazarak imzaladığı
fotoğrafı..
|

 |
Orhan Veli askerde.. |

 |
Orhan Veli'nin
bir kelime oyunu: "Yazdığım yazılarla birlikte 'Ölmüş Eserler' nam
kütüphanedeyim" yazıp imza olarak rakı şişesinde bir balık çizmiş.
(Kitaplarının 'Ölmez Eserler'de basıldığını anımsayın) |

 |
Orhan Veli'nin
bu şiiri Garip'te 'Karmakarışık' adıyla yayımlanmış.
Buradakinin başlığı ise şöyle: 'Orhan Veli' |
ERCÜMEND BEHZAD LAV VE ORHAN VELİ |
 |
Orhan Veli, babası
aracılığıyla tanıştığı Ercümend Behzad'ın Ankara Halkevi'nde
sahneye koyduğu oyunlarda rol alır. Kadroda yönetmenin karısı
Muatta Lav (altta) ve Melih Cevdet de bulunmaktadır.
Orhan Veli, Muattar'ın bir portresini de çizmiş (sol alt).
Ercümend Behzad'ın albümünden çıkan bir vesikalık resim. Orhan
Veli,
muhtemelen |
 |
Lav'ları
ziyarete gelmiş ve evde bulamayınca vesikalık fotoğrafını
"Geldim. Bulamadım. Gidiyorum. Çok selamlar." diye imzalayarak
bırakmış. (sol üst) |
 |
|
|
|
Bir İmzanın Peşinden: Orhan Veli
(Hürriyet Gösteri -
Aralık 2002)
Bu yaz ının
konusu bir baba ve bir oğul. Oğul Orhan Veli, Türk şiirinin dönüm
noktasında bulunan, daha doğrusu, Türk şiirinde dönüm noktası olan bir şair.
Babaysa, evlat acısını yaşayan ve onun ölümünden sonra, şiirlerinin büyük
bir kısmının tek kitap halinde basıldığını gören, imzalayarak arkadaşlarına
veren ve oğlunun bir şiirini besteleyen bir müzisyen:
Mehmet Veli Kanık.
Mehmet Veli’nin iki çocuğu daha vardır: Adnan Veli, Füruzan (Yolyapan).
Orhan Veli 13 Nisan 1914’te Beykoz Yalıköy’de İshak Ağa yokuşundaki 9
numaralı konakta doğar. Hicri 1330 olan doğum yılına bir aile dostları ebced
hesabıyla şöyle tarih düşürür:
Bir Veli pâk-i
nihade lûtfedip Rab-bı Celîl;
Verdi bir mahdum-u mergub kim misal-i âfitab;
Nur-u Ahmed pertevinden halk olan Orhan’ ın
hak;
Ömrün efzûn eylesün, hem kendisin âlicenap.
(Orhan
Veli İçin, Adnan Veli Kanık, Yeditepe Yayınları, 1953, s.7).
Orhan Veli 1925’e kadar İstanbul’da yaşar, Galatasaray Lisesi’ne ilkokulun
beşinci sınıfına kadar devam eder. O yıl Ankara’ya taşınırlar. 1932’de
Ankara Lisesi’nden mezun olur ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi, Edebiyat
Fakültesi, Felsefe bölümüne girer. Dört yıl devam ettiği bu okulu bitirmez.
Adnan Veli, 1936’da yeniden Ankara’ya dönerek ‘P.T.T Umum Müdürlüğü, Telgraf
İşleri Reisliği, Milletler Arası Nizamlar Bürosu’nda çalışmaya başladığını
yazar. Başka bir kaynaktaysa bu bölümde 1938-1941 yılları arasında çalıştığı
belirtilir (‘Ölümünün
50. Yılında Belgelerle Orhan Veli’,
Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatcı, M.E.B Yayınları).
O
yıllarda Ercümend Behzad Lav tarafından Ankara Halkevi’nde sahneye
konan iki oyunda önemli roller alır; Moliere’den Vefik Paşa
tarafından uyarlanan ‘Zor Nikâh’ta ‘Üstad-ı Sani’, ve Maeterlinck’in
‘Monna Vanna’ piyesinde ‘Baba’ rolünü oynar. Orhan Veli Ercümend
Behzad’la babası dolayısıyla tanışmıştır. Ercümend Behzad 1935’te Ankara
radyosunda spiker ve yayın şefi olarak çalışmaya başlamıştır
(Bakınız Ercümend Behzad Lav, Gösteri
Ocak 2002, s.39). Aynı dönemde, Orhan
Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık
da Radyo Müdürü olarak görev
yapmaktadır. Aslında Orhan Veli’nin tiyatro merakı çok eskidir. Kardeşi
Adnan Veli abisinin çocuk yaşlarında yazdığı ‘Doktor
İhsan’ adlı vodvili Beykoz’daki
evlerinin bahçesinde sahneye koyduğunu anlatır
(Adnan Veli, a.g.e, s.10).
İlk
yazıları lise yıllarında çıkardığı ‘Sesimiz’ dergisinde yayımlanmıştır.
Aralık 1936’da ‘Varlık’ dergisinde dört şiiri yayımlanır. Bazı kaynaklar bu
şiirlerin ilk olduklarını yazsalar da genç araştırmacı Şaban Özdemir
1933’te yayımlanmış bir şiirini daha gün ışığına çıkarmıştır:
BİR GÜNÜM DAHA
Bir günüm daha
geçti sevdiğimi görmeden
Kederliyim bu günüm bir zehir içti diye
Bir günüm daha onu görmeden geçti diye
Bir günüm daha geçti sevdi ğimi
görmeden
Neşe yaktım
içimde bugünü aştım diye
Göreceğim o güne
bir gün yaklaştım diye
(İnkılâp, Sayı 2, s.15, Ankara 1933)
1941’de lise yıllarından beri arkadaşı olan Melih Cevdet Anday ve
Oktay Rifat’la birlikte ilk kitabı ‘Garip’i çıkartır. Kitapta
Orhan Veli’nin şiirle ilgili bir önsözü yer alır. Bu önsöz Türk şiirinde
yenileşmenin savunmasıdır. Bu yazıda, Sürrealizmin yaklaşımlarına sıcak
baktığını belirtirken kendisinin bu veya başka bir akıma mensup olmadığını
da özellikle vurgular. Mehmet Kemal ‘Acılı Kuşak’ta kitabın
adıyla ilgili bilgiyi Cavit Yamaç’tan naklederek verir: “Bilir
misin”, dedi. “Orhan Veli’nin Garip kitabının
adını ben koydum. Bir gün Nisuvaz’da oturuyordum. Orhan geldi, bir şiir
kitabı çıkaracağını söyledi. Bir türlü kitabına bir ad bulamıyordu. Koymak
istediği ad Tahattur’du.
Bilirsin, Orhan Veli’nin ‘Alnımdaki
bıçak yarası senin yüzünden... Tabakam senin yadigârın... Seni nasıl
unuturum ben... Vesikalı yarim...’
diye bir şiiri vardır. Onun adı
Tahattur’dur. Kitabına bunu vermek istiyordu. Bana sordu, ne dersin
diye... Ben de bu adın çok eskimiş olduğunu, daha yeni ve ilgi çekici bir ad
bulmasını söyledim. Bu yeni adın ne olabileceğini sordu. Ben de senin
şiirlerin yadırganıyor, acaip, garip bulunuyor, öyle bir ad vermelisin
dedim. Öyleyse bir ad bul, dedi. Yaban, acayip, garip derken... Garip sözü
üzerinde durduk. Orhan Veli’nin kitabının adı ortaya çıkmıştı. Garip, sadece
şaşırtıcı, acayip anlamına gelmiyor, gurbette kalmışa da yakışıyordu. Zaten
o dönemde Orhan Veli ve arkadaşları da biraz kural dışı, biraz gurbette
kalmış gibiydiler. (‘Acılı Kuşak’,
Mehmet Kemal, de Yayınevi, s.286)
Garip’in ikinci basımı 1945’te yapılır. Bu baskıda yalnız Orhan Veli’nin
şiirleri yer alır. Hatta Oktay Rifat’la beraber yazdığı ‘Ağaç’
ve ‘Kuş ve Bulut’ adlı şiirler bile yoktur. Orhan Veli, Garip’in bu
baskısındaki yeni önsözünü şöyle bitirir:
Fikir tarihi, bir fikir madrabazlığı
tarihinden başka bir şey değil. Bugüne gelinceye kadar bir sürü şeyler
söylenmiş. Ama, gerçek olarak ne söylenmiş? Bir aralık, bir arkadaşım ‘Sanat
bahislerinde aksini ispat edemeyeceğim mesele yoktur’ demişti. Aksi ispat
edilemeyecek mesele yoktur demek ispat edilecek mesele yoktur demektir.
Madem ki ispat edilecek mesele yok; ne diye düşünüyor, ne diye konuşuyor, ne
diye yazıyoruz? Sanattan bahsetmek de, sanatla uğraşmak gibi, kaçınılmaz,
şifa bulmaz bir hastalık mı yoksa?
Orhan Veli, 7 Mayıs 1941’de askere gider. 1 Kasım 1942’de 1245 yaka
numarasıyla girdiği yedek subay okulunu 30 Nisan 1942’de asteğmen olarak
bitirir. Birkaç gün sonra kıt’asına giter. 31 Ekim 1942’de teğmenliğe
yükselir. 31 Mart 1944’e kadar Gelibolu’nun Kavak köyünde II. Kolordu 66.
Korugan Alayı 3. tabur, 10. bölük takım komutanlığında piyade yedek subay ve
teğmen olarak askerliğini yapar, teğmen rütbesiyle terhis olur
(Belgelerle Orhan Veli, s.7).
Sanırım askerlik sırasında tatbikatlar ve başka nedenlerle değişik birkaç
yerde kalmıştır Orhan Veli. Bazı günlerini de çadırda geçirmiş olması yer
değiştirmelerin ve tatbikatların sonucudur:
Gelibolu’da askerlik ederken Salim’in
meyhanesine gidermiş... Orhan, askerken arada bir talimi asarmış. Çadırın
kapısına da şöyle bir kâğıt iliştirirmiş:
Herkes gider talime
Orhan gider Salim’e
Yani, bu
demek ki, ‘Gelin, birer tek atal ım.’
Talimi asan, kaytaran, içkiden hoşlanan da soluğu orda alırmış...
Koru Köy’de Adilhan’da, Doğanaslan’da da küçük çingene meyhaneleri vardı,
açık şarap satarlardı. Orhan oralara gitmiş midir, gitmemiş midir? Bilemem.
Yalnız, Orhan Veli’nin bir takma adı oldu, özellikle şiir çevrelerinde
kullanılırdı, Adil Hanlı diye... Herhalde bu Adilhan köyüne yolu düşmüştür
ki, böyle bir takma ad almıştır
(‘Acılı Kuşak’, s.222).
Orhan Veli askerlik dönüşü bir yıl
Millî Eğitim Bakanlığı’nın Tercüme Bürosu’nda çalışır. O sıra ikinci şiir
kitabını çıkarır: ‘Vazgeçemediğim’.
İlk kitabı Garip’te olduğu gibi bu kitabının da son şiirinin son mısraı
Orhan Veli’nin en meşhur mısralarından biri olur:
“Bir de rakı şişesinde balık olsam”
Muvaffak Sami Onat, bu
mısra ile ilgili şu açıklamayı
yapıyor: Bir gün kendisine ‘Bir de
rakı şişesinde balık olsam’ı hakikaten şiir diye inanarak mı yazdığını
sormuştum. ‘Hayır tabiî,’ dedi. ‘ama ne yapayım, görüyorsunuz.
Yazık oldu Süleyman Efendiye’yi
yazmasaydım asıl şiirlerim
okunmayacak, kendimi anlatamayacaktım. Garip’i o malûm ve meşhur satır
okuttu. Vazgeçemediğim’in okunması için de kitabın sonuna o deli saçmasını
koymaya mecbur oldum. Baksanıza
Destan Gibi okunuyor mu? (Zafer
gazetesi, 10.12.1950)
Orhan Veli bunları söylemiş midir?
Özellikle kendi yazdığı mısra için ‘deli saçması’ demiş midir? Bilemiyoruz
ama ondan çok çok önce Nedim
Destide kadehte doyamam görmeye bâri
Ey gevher-i
şeffaf senin mahzenin olsam.
dediğinde kendisi dahil, ‘deli saçması’ diye
tanımlayan çıkmamıştır sanırım.
Tercüme Bürosu’ndaki işinden Hasan Âli Yücel’den sonra Milli Eğitim
Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer’in
baskıcı tutumundan dolayı istifa
eder.
Kitaplarının yanı sıra 1 Ocak 1949-15 Haziran 1950 tarihleri arasında,
Yaprak dergisini 28 sayı çıkarır (ölümünden sonra arkadaşları anısına
bir ‘Son Yaprak’ yayımlarlar). Kasım ayında Orhan Veli kısa bir süre
için Ankara’ya gider. 10 Kasım gecesi sokakta yürürken belediyenin kablo
döşemek için açtığı bir çukura düşer başından darbe alır. Bunu önemsemeyen
Orhan Veli iki gün sonra İstanbul’a döner. 14 Kasım gecesi
Sabahattin Eyüboğlu’nun
evinde, yenilip içilirken rahatsızlanır
ve Cerrahpaşa Hastahanesi’ne kaldırılır. Alkol zehirlenmesi tedavisi
uygulanan Orhan Veli, o gece yaşamını yitirir. Otopside ölüm nedeninin beyin
kanaması olduğu anlaşılır; Ankara’da düştüğü çukurda başına aldığı darbe
beyin damarlarından birini çatlatmıştır. 17 Kasım’da Beyazıt Camii’nde
kılınan cenaze namazından sonra Rumelihisarı mezarlığına gömülür. Mezarı bir
zamanlar oturduğu “Urumeli Hisarı”nın hemen altındadır. Mezar taşında
Emin Barın’ın
hattıyla yalnızca
‘Orhan Veli
1914-1950’
yazar. Sunay Ak ın’ın
dediği gibi şiirden attığı kafiye gelip mezar taşına yerleşmiştir.
Beyoğlu’da Süslü Saksı Sokak’ta bir
Orhan Veli Şiir Evi
var. Oraya bir uğrayın. Orhan Veli’yi
seviyorsanız çayınızı kahvenizi yudumlarken Orhan Veli dolu duvarlarına uzun
uzun bakacağınızdan eminim.
Haluk ORAL
Orhan Veli’nin şiirleri Ocak 1951’de
Varlık Yayınları tarafından ‘Bütün Şiirleri’ başlığıyla
yayımlanır. Mehmet Veli oğlunun ölümünden 45 gün sonra çıkan bu
kitabı Baki Süha Ediboğlu’na imzalamış:
Merhum
oğlum Orhan Veli’nin şiirlerini ihtiva eden bu kitabı, (rahmete vesile
olur ümidiyle) aziz ve kıymetli dostum Bakî Süha Bey’e takdim eder
kabulünü rica ederim. Merhumun babası.
Veli
Kanık 3/1/951
Orhan Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık
1881’de İzmir’de doğmuştur. Babası İzmir tüccarlarından Fehmi Bey’dir.
Önce İzmir Sanayi Bandosu’nda girer. Daha sonra İstanbul’a gelen
Mehmet Veli Mızıka-i Hümayun’da hem müzisyen hem de öğretmen olarak
çalışır. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924’te Bandoyla beraber
Ankara’ya taşınır. 1932’de Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti Şefliği’ne
atanır. Aynı zamanda Musiki Muallim Mektebi’nde (Bugünkü Ankara Devlet
Konservatuvarı) nazariyat ve klarnet dersleri verir. Ankara Radyosu’nun
da ilk müdürlerindendir. Mehmet Veli 1945’te emekliye ayrılır,
1949’da İstanbul Radyosu’nda ses uzmanı olarak çalışmaya başlar. 1953’te
ölür.
|
|