* iletişim..>>

 

* neden ORHAN VELİ?>>

* neden ŞİİR EVİ?>>

* etkinlikler>>

* ulaşım>>

* ORHAN VELİ sergisi>> * şiir yaprağı sonuçları>>

* düzenSİZ YAPRAK>>

* bağlantılar..>>

KANIK'sadığım biri

ORHAN VELİ

Yazan: M. Şeref Özsoy

JUST FOR THE HELL OF IT

111 Poems by ORHAN VELİ

Translated by

Talat Sait Halman

ORHAN VELİ KANIK

Fremdarting

übersetzt von

Yüksel Pazarkaya

ORHAN VELİ'nin

çevirdiği şiirler

Haz: TUNÇER BAYKAŞ

 

 

 

 

Orhan Veli'nin

"Meşhur

Melih Cevdet'e

20-12-1937"

yazarak imzaladığı fotoğrafı..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Orhan Veli askerde..

Orhan Veli'nin bir kelime oyunu: "Yazdığım yazılarla birlikte 'Ölmüş Eserler' nam kütüphanedeyim" yazıp imza olarak rakı şişesinde bir balık çizmiş. (Kitaplarının 'Ölmez Eserler'de basıldığını anımsayın)

Orhan Veli'nin bu şiiri Garip'te 'Karmakarışık' adıyla yayımlanmış. Buradakinin başlığı ise şöyle: 'Orhan Veli'

 

ERCÜMEND BEHZAD LAV VE ORHAN VELİ

Orhan Veli, babası aracılığıyla tanıştığı Ercümend Behzad'ın Ankara Halkevi'nde sahneye koyduğu oyunlarda rol alır. Kadroda yönetmenin karısı Muatta Lav (altta) ve Melih Cevdet de bulunmaktadır. Orhan Veli, Muattar'ın bir portresini de çizmiş (sol alt). Ercümend Behzad'ın albümünden çıkan bir vesikalık resim. Orhan Veli, muhtemelen

 Lav'ları ziyarete gelmiş ve evde bulamayınca vesikalık fotoğrafını "Geldim. Bulamadım. Gidiyorum. Çok selamlar." diye imzalayarak bırakmış. (sol üst)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir İmzanın Peşinden: Orhan Veli

(Hürriyet Gösteri - Aralık 2002)

 

Bu yazının konusu bir baba ve bir oğul. Oğul Orhan Veli, Türk şiirinin dönüm noktasında bulunan, daha doğrusu, Türk şiirinde dönüm noktası olan bir şair. Babaysa, evlat acısını yaşayan ve onun ölümünden sonra, şiirlerinin büyük bir kısmının tek kitap halinde basıldığını gören, imzalayarak arkadaşlarına veren ve oğlunun bir şiirini besteleyen bir müzisyen: Mehmet Veli Kanık. Mehmet Veli’nin iki çocuğu daha vardır: Adnan Veli, Füruzan (Yolyapan). Orhan Veli 13 Nisan 1914’te Beykoz Yalıköy’de İshak Ağa yokuşundaki 9 numaralı konakta doğar. Hicri 1330 olan doğum yılına bir aile dostları ebced hesabıyla şöyle tarih düşürür:

Bir Veli pâk-i nihade lûtfedip Rab-bı Celîl;

Verdi bir mahdum-u mergub kim misal-i âfitab;

Nur-u Ahmed pertevinden halk olan Orhan’ın hak;

Ömrün efzûn eylesün, hem kendisin âlicenap.

(Orhan Veli İçin, Adnan Veli Kanık, Yeditepe Yayınları, 1953, s.7).

 

Orhan Veli 1925’e kadar İstanbul’da yaşar, Galatasaray Lisesi’ne ilkokulun beşinci sınıfına kadar devam eder. O yıl Ankara’ya taşınırlar. 1932’de Ankara Lisesi’nden mezun olur ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe bölümüne girer. Dört yıl devam ettiği bu okulu bitirmez. Adnan Veli, 1936’da yeniden Ankara’ya dönerek ‘P.T.T Umum Müdürlüğü, Telgraf İşleri Reisliği, Milletler Arası Nizamlar Bürosu’nda çalışmaya başladığını yazar. Başka bir kaynaktaysa bu bölümde 1938-1941 yılları arasında çalıştığı belirtilir (‘Ölümünün 50. Yılında Belgelerle Orhan Veli’, Cemâl Kurnaz, Mustafa Tatcı, M.E.B Yayınları).

 

O yıllarda Ercümend Behzad Lav tarafından Ankara Halkevi’nde sahneye konan iki oyunda önemli roller alır; Moliere’den Vefik Paşa tarafından uyarlanan ‘Zor Nikâh’ta ‘Üstad-ı Sani’, ve Maeterlinck’in ‘Monna Vanna’ piyesinde ‘Baba’ rolünü oynar. Orhan Veli Ercümend Behzad’la babası dolayısıyla tanışmıştır. Ercümend Behzad 1935’te Ankara radyosunda spiker ve yayın şefi olarak çalışmaya başlamıştır (Bakınız Ercümend Behzad Lav, Gösteri Ocak 2002, s.39). Aynı dönemde, Orhan Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık da Radyo Müdürü olarak görev yapmaktadır. Aslında Orhan Veli’nin tiyatro merakı çok eskidir. Kardeşi Adnan Veli abisinin çocuk yaşlarında yazdığı ‘Doktor İhsan’ adlı vodvili Beykoz’daki evlerinin bahçesinde sahneye koyduğunu anlatır (Adnan Veli, a.g.e, s.10).

 

İlk yazıları lise yıllarında çıkardığı ‘Sesimiz’ dergisinde yayımlanmıştır. Aralık 1936’da ‘Varlık’ dergisinde dört şiiri yayımlanır. Bazı kaynaklar bu şiirlerin ilk olduklarını yazsalar da genç araştırmacı Şaban Özdemir 1933’te yayımlanmış bir şiirini daha gün ışığına çıkarmıştır:

          BİR GÜNÜM DAHA

Bir günüm daha geçti sevdiğimi görmeden

Kederliyim bu günüm bir zehir içti diye

Bir günüm daha onu görmeden geçti diye

Bir günüm daha geçti sevdiğimi görmeden

Neşe yaktım içimde bugünü aştım diye

Göreceğim o güne bir gün yaklaştım diye

(İnkılâp, Sayı 2, s.15, Ankara 1933)

 

1941’de lise yıllarından beri arkadaşı olan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’la birlikte ilk kitabı ‘Garip’i çıkartır. Kitapta Orhan Veli’nin şiirle ilgili bir önsözü yer alır. Bu önsöz Türk şiirinde yenileşmenin savunmasıdır. Bu yazıda, Sürrealizmin yaklaşımlarına sıcak baktığını belirtirken kendisinin bu veya başka bir akıma mensup olmadığını da özellikle vurgular. Mehmet KemalAcılı Kuşak’ta kitabın adıyla ilgili bilgiyi Cavit Yamaç’tan naklederek verir: “Bilir misin”, dedi. “Orhan Veli’nin Garip kitabının adını ben koydum. Bir gün Nisuvaz’da oturuyordum. Orhan geldi, bir şiir kitabı çıkaracağını söyledi. Bir türlü kitabına bir ad bulamıyordu. Koymak istediği ad Tahattur’du. Bilirsin, Orhan Veli’nin ‘Alnımdaki bıçak yarası senin yüzünden... Tabakam senin yadigârın... Seni nasıl unuturum ben... Vesikalı yarim...’ diye bir şiiri vardır. Onun adı Tahattur’dur. Kitabına bunu vermek istiyordu. Bana sordu, ne dersin diye... Ben de bu adın çok eskimiş olduğunu, daha yeni ve ilgi çekici bir ad bulmasını söyledim. Bu yeni adın ne olabileceğini sordu. Ben de senin şiirlerin yadırganıyor, acaip, garip bulunuyor, öyle bir ad vermelisin dedim. Öyleyse bir ad bul, dedi. Yaban, acayip, garip derken... Garip sözü üzerinde durduk. Orhan Veli’nin kitabının adı ortaya çıkmıştı. Garip, sadece şaşırtıcı, acayip anlamına gelmiyor, gurbette kalmışa da yakışıyordu. Zaten o dönemde Orhan Veli ve arkadaşları da biraz kural dışı, biraz gurbette kalmış gibiydiler. (‘Acılı Kuşak’, Mehmet Kemal, de Yayınevi, s.286)

 

Garip’in ikinci basımı 1945’te yapılır. Bu baskıda yalnız Orhan Veli’nin şiirleri yer alır. Hatta Oktay Rifat’la beraber yazdığı ‘Ağaç’ ve ‘Kuş ve Bulut’ adlı şiirler bile yoktur. Orhan Veli, Garip’in bu baskısındaki yeni önsözünü şöyle bitirir: Fikir tarihi, bir fikir madrabazlığı tarihinden başka bir şey değil. Bugüne gelinceye kadar bir sürü şeyler söylenmiş. Ama, gerçek olarak ne söylenmiş? Bir aralık, bir arkadaşım ‘Sanat bahislerinde aksini ispat edemeyeceğim mesele yoktur’ demişti. Aksi ispat edilemeyecek mesele yoktur demek ispat edilecek mesele yoktur demektir. Madem ki ispat edilecek mesele yok; ne diye düşünüyor, ne diye konuşuyor, ne diye yazıyoruz? Sanattan bahsetmek de, sanatla uğraşmak gibi, kaçınılmaz, şifa bulmaz bir hastalık mı yoksa?

 

Orhan Veli, 7 Mayıs 1941’de askere gider. 1 Kasım 1942’de 1245 yaka numarasıyla girdiği yedek subay okulunu 30 Nisan 1942’de asteğmen olarak bitirir. Birkaç gün sonra kıt’asına giter. 31 Ekim 1942’de teğmenliğe yükselir. 31 Mart 1944’e kadar Gelibolu’nun Kavak köyünde II. Kolordu 66. Korugan Alayı 3. tabur, 10. bölük takım komutanlığında piyade yedek subay ve teğmen olarak askerliğini yapar, teğmen rütbesiyle terhis olur (Belgelerle Orhan Veli, s.7). Sanırım askerlik sırasında tatbikatlar ve başka nedenlerle değişik birkaç yerde kalmıştır Orhan Veli. Bazı günlerini de çadırda geçirmiş olması yer değiştirmelerin ve tatbikatların sonucudur: Gelibolu’da askerlik ederken Salim’in meyhanesine gidermiş... Orhan, askerken arada bir talimi asarmış. Çadırın kapısına da şöyle bir kâğıt iliştirirmiş:

Herkes gider talime

Orhan gider Salim’e

 

Yani, bu demek ki, ‘Gelin, birer tek atalım.’ Talimi asan, kaytaran, içkiden hoşlanan da soluğu orda alırmış...

 

Koru Köy’de Adilhan’da, Doğanaslan’da da küçük çingene meyhaneleri vardı, açık şarap satarlardı. Orhan oralara gitmiş midir, gitmemiş midir? Bilemem. Yalnız, Orhan Veli’nin bir takma adı oldu, özellikle şiir çevrelerinde kullanılırdı, Adil Hanlı diye... Herhalde bu Adilhan köyüne yolu düşmüştür ki, böyle bir takma ad almıştır (‘Acılı Kuşak’, s.222).

 

Orhan Veli askerlik dönüşü bir yıl Millî Eğitim Bakanlığı’nın Tercüme Bürosu’nda çalışır. O sıra ikinci şiir kitabını çıkarır: ‘Vazgeçemediğim’. İlk kitabı Garip’te olduğu gibi bu kitabının da son şiirinin son mısraı Orhan Veli’nin en meşhur mısralarından biri olur:

 

Bir de rakı şişesinde balık olsam

 

Muvaffak Sami Onat, bu mısra ile ilgili şu açıklamayı yapıyor: Bir gün kendisine ‘Bir de rakı şişesinde balık olsam’ı hakikaten şiir diye inanarak mı yazdığını sormuştum. ‘Hayır tabiî,’ dedi. ‘ama ne yapayım, görüyorsunuz. Yazık oldu Süleyman Efendiye’yi yazmasaydım asıl şiirlerim okunmayacak, kendimi anlatamayacaktım. Garip’i o malûm ve meşhur satır okuttu. Vazgeçemediğim’in okunması için de kitabın sonuna o deli saçmasını koymaya mecbur oldum. Baksanıza Destan Gibi okunuyor mu? (Zafer gazetesi, 10.12.1950)

 

Orhan Veli bunları söylemiş midir? Özellikle kendi yazdığı mısra için ‘deli saçması’ demiş midir? Bilemiyoruz ama ondan çok çok önce Nedim

Destide kadehte doyamam görmeye bâri

Ey gevher-i şeffaf senin mahzenin olsam.

 

dediğinde kendisi dahil, ‘deli saçması’ diye tanımlayan çıkmamıştır sanırım.

 

Tercüme Bürosu’ndaki işinden Hasan Âli Yücel’den sonra Milli Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer’in baskıcı tutumundan dolayı istifa eder.

 

Kitaplarının yanı sıra 1 Ocak 1949-15 Haziran 1950 tarihleri arasında, Yaprak dergisini 28 sayı çıkarır (ölümünden sonra arkadaşları anısına bir ‘Son Yaprak’ yayımlarlar). Kasım ayında Orhan Veli kısa bir süre için Ankara’ya gider. 10 Kasım gecesi sokakta yürürken belediyenin kablo döşemek için açtığı bir çukura düşer başından darbe alır. Bunu önemsemeyen Orhan Veli iki gün sonra İstanbul’a döner. 14 Kasım gecesi Sabahattin Eyüboğlu’nun evinde, yenilip içilirken rahatsızlanır ve Cerrahpaşa Hastahanesi’ne kaldırılır. Alkol zehirlenmesi tedavisi uygulanan Orhan Veli, o gece yaşamını yitirir. Otopside ölüm nedeninin beyin kanaması olduğu anlaşılır; Ankara’da düştüğü çukurda başına aldığı darbe beyin damarlarından birini çatlatmıştır. 17 Kasım’da Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Rumelihisarı mezarlığına gömülür. Mezarı bir zamanlar oturduğu “Urumeli Hisarı”nın hemen altındadır. Mezar taşında Emin Barın’ın hattıyla yalnızca

 

‘Orhan Veli

1914-1950’

 

yazar. Sunay Akın’ın dediği gibi şiirden attığı kafiye gelip mezar taşına yerleşmiştir.

 

Beyoğlu’da Süslü Saksı Sokak’ta bir Orhan Veli Şiir Evi var. Oraya bir uğrayın. Orhan Veli’yi seviyorsanız çayınızı kahvenizi yudumlarken Orhan Veli dolu duvarlarına uzun uzun bakacağınızdan eminim.

Haluk ORAL

Orhan Veli’nin şiirleri Ocak 1951’de Varlık Yayınları tarafından ‘Bütün Şiirleri’ başlığıyla yayımlanır. Mehmet Veli oğlunun ölümünden 45 gün sonra çıkan bu kitabı Baki Süha Ediboğlu’na imzalamış:

 

Merhum oğlum Orhan Veli’nin şiirlerini ihtiva eden bu kitabı, (rahmete vesile olur ümidiyle) aziz ve kıymetli dostum Bakî Süha Bey’e takdim eder kabulünü rica ederim. Merhumun babası.

Veli Kanık 3/1/951

 

Orhan Veli’nin babası Mehmet Veli Kanık 1881’de İzmir’de doğmuştur. Babası İzmir tüccarlarından Fehmi Bey’dir. Önce İzmir Sanayi Bandosu’nda girer. Daha sonra İstanbul’a gelen Mehmet Veli Mızıka-i Hümayun’da hem müzisyen hem de öğretmen olarak çalışır. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924’te Bandoyla beraber Ankara’ya taşınır. 1932’de Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti Şefliği’ne atanır. Aynı zamanda Musiki Muallim Mektebi’nde (Bugünkü Ankara Devlet Konservatuvarı) nazariyat ve klarnet dersleri verir. Ankara Radyosu’nun da ilk müdürlerindendir. Mehmet Veli 1945’te emekliye ayrılır, 1949’da İstanbul Radyosu’nda ses uzmanı olarak çalışmaya başlar. 1953’te ölür.

 

 


ANA SAYFA