
Orhan Veli
(ayaktakilerden
ortadaki)
PTT'de
çalışırken iş
arkadaşlarıyla
çekilmiş bir
fotoğrafı..
Kitap-lık
dergisinin Mart 2002
sayısında yayımlanan
fotoğrafın yanına da
Ece Ayhan'dan
bir yazı istenmiş..
Yazıdaki hatalar diz
boyu.. Eğer
Ece Ayhan'ın
"Müştemilat"
adlı yazısını
okursanız, hemen
altındaki düzeltmeyi
de okumanızı
öneririm..
MÜŞTEMİLAT
Yandığımın;
yetmiş insan yılı
sonra biraz uydurma
ve delik deşik bir
müştemilat bile
olamadık, olamamışız
anlaşılıyor,
tahtadan ya da
kontrplaktan. Eh,
müştemilat deyince
size sıkı ve de
kesinlikle hamasi
bir olmayan bir
şairin, Orhan
Veli'nin bir
öyküsünü
anlatacağım, kendimi
zinhar Orhan
Veli'yle özdeş
saymıyorum, yanlış
anlaşılmasın.
Yıl
galiba 1949-50. Çift
enseli ve golf
pantalonlu yarı
sivil insanların
iktidarı. Hemen
hepsi de Halk
Partili. Türkiye
gelişmiyor ama eh
biraz değişiyor.
O
günlerde Ankara'da
Orhan Veli imeceyle
15 günde bir Yaprak
dergisini çıkarır,
tek yapraklı
edebiyat dergisi.
Orhan Veli at
yarışlarına düşkün
olduğu için
düzeltileri
hipodromda yapar.
Yaprak dergisini
Mahmut Dikerdem,
Mübin Orhon, Mazhar
Leventoğlu... vs
paraca
desteklemektedir ama
Orhan Veli bunun
birazını da atlara
ayırır. Tabii altın
saçlı ve Atatürk'le
üç defa dansetmiş
Nahit Hanım da
katkıda bulunur
edebiyat
öğretmenliğinden
arttırdığı parayla.
Bir
akşam evde okuldan
dönünce annesi "Seni
bugün bir eşkiya
aradı!" der, meğer
Adana'dan gelen
Yaşar Kemal'miş.
Orada sürgünde olan
Abidin Dino
göndermiş. Yaşar
Kemal pejmurde ve
poturu da kirli
olduğu için Nahit
Hanım'ın annesinde
öyle bir izlenim
bırakmış. Tabii
kabaca konuşuyor.
Bir gün trende Yaşar
Kemal'e rastlar Özay
Erkılıç genç kız
olarak. Sanat
tarihini yeni
bitirmiştir. Yaşar
Kemal'in Kürt
olduğunu duyunca
Özay Hanım'ın
ağzından yanlışlıkla
bir "estağfurullah"
çıkmış. Yaşar Kemal
çok kızmış, "Sen
Türksün diye ben
estağfurullah diyor
muyum?" demiş. Özay
hanım utancından
yerin dibine
geçmiş...
Velhasıl
Yaprak dergisi
çıkıyor ama 1949'da
Fransa'dan Philippe
Soupault (ünlü bir
Oğuz Atay'ın
deyişiyle
üstgerçekçi şair)
Türkiye'ye gelir,
elçiliğin ve
başkonsolosluğun
çağrısı üzerine ve
Yaprak dergisinin
yazıhanesini görmek
ister. Eyvah! Böyle
birşey yoktur.
Dergi, bazen Nahit
Hanım'ın evinde
bazen at
yarışlarında, bazen
sokakta, bazen
bulvardaki Özen
pastanesinde
derlenmektedir.
Seninkini alır bir
telaş. Orhan Veli
çok sarhoş olduğu
zamanlarda eski bir
Ankara evinin
müştemilatında
uyumaktadır,
müştemilat delik
deşiktir, çatı akar,
her yerden rüzgar
girer, zaten daha
önce kömürlükmüş.
Orhan Veli naapsın,
Fransız şair ısrar
ediyor, Paris'te
alıştığı gibi her
derginin bir
yazıhanesi vardır.
Para da yoktur.
Bakkaldan un alır.
Bir de sahan bulur,
unun içine biraz su
katar karıştırır
tutkal gibi yapar ve
uydurma barakanın
bütün boşluklarına,
deliklerine,
açıklarına Yaprak
dergileri
yapıştırır. Nahit
Hanım da bir kilim
ve halı bulur
evinden. Komşusundan
da bir masa ayarlar
ve sekreter olur. En
sonunda herşey
hazırlanınca
Phillippe
Soupault'ya burasını
Yaprak dergisinin,
genç kuşağın
dergisinin
yazıhanesidir diye
gösterir. Bunu bana
Nahit Hanım güle
güle anlatmıştır.
ECE AYHAN
"MÜŞTEMİLAT"TAN
MÜŞTEKİ
Sayın
Ece Ayhan;
Kitap-lık'ın
Mart sayısındaki,
Orhan Veli ile
ilgili olan (olması
gereken diyelim, ne
de olsa ilk kez
yayımlanan bir Orhan
Veli fotoğrafıyla
aynı sayfaya
yazmıştınız)
yazınızdaki
yanlışlarınızı,
Orhan Veli hakkında
araştırma yapan biri
olarak düzeltme
ihtiyacı duydum..
İlk şiiriniz 1954'te
yayımlandığından
(Türk Dili - Şubat
1954 -
Edebiyatımızda
İsimler Sözlüğü /
Behçet Necatigil)
Yaprak'ın sadece
okuru olduğunuzu ve
yazabileceğiniz
herşeyin duyumlardan
ibaret olacağını,
yazınıza başlamadan
önce de biliyordum..
Öyle de oldu.. Ne
iyi ki bunu
yazınızın sonunda
belirtmişsiniz..
Yanlız şu var ki
anlattığınız olayı
Melih Cevdet Anday
ufak tefek
değişikliklerle
şöyle anlatıyor:
" Unutamayacağım
anılarımdan biri,
ünlü Fransız ozanı
Philippe Soupault'yu
Yaprak yönetim
evimizde
ağırlamamızdır.
Gerçekte böyle bir
ev yoktu. Orhan
Veli, o zaman, bir
apartmanın
bahçesindeki tek
odalı bir evde
oturuyordu. Odanın
duvarları çatlak
çatlaktı. Döşeme
dayama bakımından
yoksuldu. Tuvaleti
yoktu diyebilirim.
Bu yüzden biz, ünlü
Fransız ozanını bir
lokantaya davet
etmek istedik. Ama o
razı olmamış buna,
ille de
Yaprakçıların
yönetim evine
geleceğim diye
tutturmuş. Odaya iki
gün içinde badana
vurduk, çatlakları
elimizdeki Yaprak
dergileriyle
kapattık,
evlerimizden
koltuklar, masa,
kilimler, içki-yemek
takımları getirdik.
Hiç unutamam, şiir
okuma sırası kendine
geldiğinde, Orhan
Veli, Soupault'dan
yaptığı 'Şakir
efendi öldü / dün /
gece Çerkeş'te /
Çerkeş'te öldü
gitti' çevirisini
okudu. Biz gülüşmeye
başlayınca, adam ne
oluyor gibilerden
bakındı. Anlattık.
Bir daha dinledi.
'Tamam' dedi, 'benim
şiirim bu.' Sonra
ülkemizden
ayrılırken, 'şiiri
Türkiye'de buldum'
diye demeç verdi
gazetelere. (15 Ekim
1981 - Milliyet
Sanat Dergisi)"
Sizin
yazdığınızdan, daha
doğrusu Nahit
Hanım'ın
anlattıklarından
sizin anımsayıp
yazdıklarınızdan çok
farklı değil.. Ne
var ki
satırlarınızdan hem
Orhan Veli ile Nahit
Hanım'ın yalnız
oldukları; hem de o
"müştemilat"ın Orhan
Veli'nin "sarhoş
olup evine
gidemediği
zamanlarda yığılıp
kaldığı bir yer"
olduğu anlamı
çıkıyordu ki her
ikisi de yanlıştır..
Yazınızdaki asıl
anlaşılmaz tavır şu
paragraftaydı:
" O
günlerde Ankara'da
Orhan Veli imeceyle
15 günde bir Yaprak
dergisini çıkarır,
tek yapraklı
edebiyat dergisi.
Orhan Veli at
yarışlarına düşkün
olduğu için
düzeltileri
hipodromda yapar.
Yaprak dergisini
Mahmut Dikerdem,
Mübin Orhon, Mazhar
Leventoğlu... vs
paraca
desteklemektedir ama
Orhan Veli bunun
birazını da atlara
ayırır. Tabii altın
saçlı ve Atatürk'le
üç defa dansetmiş
Nahit Hanım da
katkıda bulunur
edebiyat
öğretmenliğinden
arttırdığı parayla."
Orhan
Veli'nin "atlara
ayırdığı" para
konusundaki
yanlışınızı da
Necati Cumalı'nın
yardımlarıyla
düzeltirken biraz da
Yaprak hakkında
bilgi vereyim..
Derginin yayımlanma
fikri, ilk olarak
1948 yılının
sonlarında Mahmut
Dikerdem'in evinde
yapılan bir arkadaş
toplantısı sırasında
doğdu..
İlk
sayı, meşhur
Alış-Veriş şiir ile
başlar.. Sabahattin
Eyuboğlu'nun
Edebiyat verir yalın
söz alırız
Şarkı verir türkü
alırız
mısralarına herkes
bir şeyler ekler.
"Meta verir fizik
alırız"
mısrasını Nusret
Hızır;
"Salon verir
sokak alırız"
mısrasını Mahmut
Dikerdem söyler..
(Mahmut Dikerdem'in
anıları, Hazırlayan:
Levent Yılmaz /
yayımlanmamıştır..
Ayrıca bütün şiiri
Sabahattin
Eyuboğlu'nun yazdığı
da söylenmektedir.)
Yaprak
dergisinin ilk
sayısının masrafları
Mahmut Dikerdem
tarafından
karşılanmıştır..
Kendisi sadece
"paraca"
desteklememektedir
dergiyi.. M.
Fırtınalı takma
adıyla genelde
politik yazılar
yazar. Çünkü Mahmut
Dikerdem o sıralarda
Dışişleri
Bakanlığı'nda devlet
memuru idi ve devlet
memurlarının
herhangi bir yerde
yazmaları yasaktı..
11. sayıdan sonra bu
yazıları Yaprak
imzasıyla yazmaya
başlamasının nedeni
de resmi makamlar
şüphelenerek Orhan
Veli ve Erol Güney'e
baskı yapmaya
başlamışlardı..
Necati
Cumalı, Mahmut
Dikerdem'in
kendilerine verdiği
500 lira (derginin
15 kuruştan
satıldığı göz önüne
alınırsa, miktarın
büyüklüğü daha rahat
anlaşılabilinir) ile
ilgili bir anısını
şöyle anlatıyor:
"500
lirayı aldıktan
sonra Mehmet
Sarıgül, Orhan Veli
ve ben at
yarışlarına gittik.
Mehmet at sevgisine
kumar karıştırmaz,
oynamazdı. Oysa
atların durumunu
herkesten iyi
bilirdi. Mehmet
söylüyordu, Orhan
ile ben
olanaklarımız
ölçüsünde
oynuyorduk. Sıra
Arapların koşusuna
geldi. Ünlü Haydar
koşuyordu. Geçilmesi
olanaksız bir attı.
Saat cebimi tuttum,
Orhan'a takıldım.
-Haydar'a 100
ganyan, 100 plase
oynayalım mı?
İkisi de hiç düşünme
dediler. Oynamadık.
Oynasak 20 lira
kazanacaktık. Kötü
para değildi. Yine
de oynamadığımıza
pişman değildik.
Yaprak'ın parasına
dokunmadığımız için
ayrı bir yürek
rahatlığı
duyuyorduk." (1
Kasım 1981 -
Milliyet Sanat
Dergisi)
Dergi
daha sonra, estek
köstek kendini idare
etse bile, bir ara
Orhan Veli dergiyi
çıkarmak için
paltosunu satar ve
kışın ortasında
ceketle dolaşır..
Böylece iki sayı
çıkarılabilir.. Son
sayıyı çıkarabilmek
için başka şeyleri
satar Orhan Veli;
Abidin Dino'nun
kendisine hediye
ettiği resimleri..
Abidin Dino, Orhan
Veli'nin kendisini
ziyarete geldiği bir
günkü olayı şöyle
anlatıyor:
" Yüzü
bir karış, upuzun
bembeyaz. Dilinin
altında bir şeyler
vardı besbelli, bir
süre şişe açma aleti
gibi kıvrılıp
kalmış, sonunda
ağzındaki baklayı
çıkarmıştı. Ona
hediye ettiğim
resimler vardı ya
onları satabilir
miydi? 'Son sayıyı
çıkarmak için başka
çare kalmadı'
demişti, boğuk bir
sesle ve müthiş
utanarak. Ne
demekti, daha kaç
tane resim isterse
vermeye hazırdım,
yeter ki alıcı
bulunsun! Biraz
neşelendi ama, alt
tarafı Yaprak
dergisinin
cenazesine bir
çelenk
hazırlıyorduk." (1
Aralık 1981 -
Milliyet Sanat
Dergisi)
14
Kasımda ölen Orhan
Veli'nin cenazesi 17
Kasım'da Beyazıt
Camii'ndeki cenaze
namazından sonra
Divanyolu'ndan
Gazeteciler
Cemiyeti'nin önüne
getirilir..
Cemiyetin bayrağı
yarıya çekilmiştir..
Birkaç dakikalık
duraklama, yazıcı
esnafının son
selamıdır.. Cenaze
Sirkeci'ye kadar
eller üzerinde
taşınırken, bütün
arabalar durup yol
verir..
Bütün
kitapçılar kepenk
kapatır.. Bu, şaire
son hürmettir..
Rumelihisarı'na
doğru yol alan
cenazenin en önünde
'Yaprak' dergisinin
çelengi ve arkada
diğer çelenkler
vardır.. Bunlardan
birisi, Editörler
Cemiyeti'nin çelengi
dikkat çeker; çünkü
'Editerler' diye
yazılmıştır..
O
çelenkteki hataya
gülüp geçsem de
sizinki canımı
acıttı..
Saygılar..
M.
Şeref Özsoy
|