* iletişim..>>

 

* neden ORHAN VELİ?>>

* neden ŞİİR EVİ?>>

* etkinlikler>>

* ulaşım>>

* ORHAN VELİ sergisi>> * şiir yaprağı sonuçları>>

* düzenSİZ YAPRAK>>

* bağlantılar..>>

KANIK'sadığım biri

ORHAN VELİ

Yazan: M. Şeref Özsoy

JUST FOR THE HELL OF IT

111 Poems by ORHAN VELİ

Translated by

Talat Sait Halman

ORHAN VELİ KANIK

Fremdarting

übersetzt von

Yüksel Pazarkaya

ORHAN VELİ'nin

çevirdiği şiirler

Haz: TUNÇER BAYKAŞ

 

Orhan Veli (ayaktakilerden ortadaki) PTT'de çalışırken iş arkadaşlarıyla çekilmiş bir fotoğrafı.. Kitap-lık dergisinin Mart 2002 sayısında yayımlanan fotoğrafın yanına da Ece Ayhan'dan bir yazı istenmiş.. Yazıdaki hatalar diz boyu.. Eğer Ece Ayhan'ın "Müştemilat" adlı yazısını okursanız, hemen altındaki düzeltmeyi de okumanızı öneririm..

 

MÜŞTEMİLAT

Yandığımın; yetmiş insan yılı sonra biraz uydurma ve delik deşik bir müştemilat bile olamadık, olamamışız anlaşılıyor, tahtadan ya da kontrplaktan. Eh, müştemilat deyince size sıkı ve de kesinlikle hamasi bir olmayan bir şairin, Orhan Veli'nin bir öyküsünü anlatacağım, kendimi zinhar Orhan Veli'yle özdeş saymıyorum, yanlış anlaşılmasın.

 

Yıl galiba 1949-50. Çift enseli ve golf pantalonlu yarı sivil insanların iktidarı. Hemen hepsi de Halk Partili. Türkiye gelişmiyor ama eh biraz değişiyor.

 

O günlerde Ankara'da Orhan Veli imeceyle 15 günde bir Yaprak dergisini çıkarır, tek yapraklı edebiyat dergisi. Orhan Veli at yarışlarına düşkün olduğu için düzeltileri hipodromda yapar. Yaprak dergisini Mahmut Dikerdem, Mübin Orhon, Mazhar Leventoğlu... vs paraca desteklemektedir ama Orhan Veli bunun birazını da atlara ayırır. Tabii altın saçlı ve Atatürk'le üç defa dansetmiş Nahit Hanım da katkıda bulunur edebiyat öğretmenliğinden arttırdığı parayla.

 

Bir akşam evde okuldan dönünce annesi "Seni bugün bir eşkiya aradı!" der, meğer Adana'dan gelen Yaşar Kemal'miş. Orada sürgünde olan Abidin Dino göndermiş. Yaşar Kemal pejmurde ve poturu da kirli olduğu için Nahit Hanım'ın annesinde öyle bir izlenim bırakmış. Tabii kabaca konuşuyor. Bir gün trende Yaşar Kemal'e rastlar Özay Erkılıç genç kız olarak. Sanat tarihini yeni bitirmiştir. Yaşar Kemal'in Kürt olduğunu duyunca Özay Hanım'ın ağzından yanlışlıkla bir "estağfurullah" çıkmış. Yaşar Kemal çok kızmış, "Sen Türksün diye ben estağfurullah diyor muyum?" demiş. Özay hanım utancından yerin dibine geçmiş...

 

Velhasıl Yaprak dergisi çıkıyor ama 1949'da Fransa'dan Philippe Soupault (ünlü bir Oğuz Atay'ın deyişiyle üstgerçekçi şair) Türkiye'ye gelir, elçiliğin ve başkonsolosluğun çağrısı üzerine ve Yaprak dergisinin yazıhanesini görmek ister. Eyvah! Böyle birşey yoktur. Dergi, bazen Nahit Hanım'ın evinde bazen at yarışlarında, bazen sokakta, bazen bulvardaki Özen pastanesinde derlenmektedir. Seninkini alır bir telaş. Orhan Veli çok sarhoş olduğu zamanlarda eski bir Ankara evinin müştemilatında uyumaktadır, müştemilat delik deşiktir, çatı akar, her yerden rüzgar girer, zaten daha önce kömürlükmüş. Orhan Veli naapsın, Fransız şair ısrar ediyor, Paris'te alıştığı gibi her derginin bir yazıhanesi vardır. Para da yoktur. Bakkaldan un alır. Bir de sahan bulur, unun içine biraz su katar karıştırır tutkal gibi yapar ve uydurma barakanın bütün boşluklarına, deliklerine, açıklarına Yaprak dergileri yapıştırır. Nahit Hanım da bir kilim ve halı bulur evinden. Komşusundan da bir masa ayarlar ve sekreter olur. En sonunda herşey hazırlanınca Phillippe Soupault'ya burasını Yaprak dergisinin, genç kuşağın dergisinin yazıhanesidir diye gösterir. Bunu bana Nahit Hanım güle güle anlatmıştır.

ECE AYHAN

 

"MÜŞTEMİLAT"TAN MÜŞTEKİ

Sayın Ece Ayhan;

 

Kitap-lık'ın Mart sayısındaki, Orhan Veli ile ilgili olan (olması gereken diyelim, ne de olsa ilk kez yayımlanan bir Orhan Veli fotoğrafıyla aynı sayfaya yazmıştınız) yazınızdaki yanlışlarınızı, Orhan Veli hakkında araştırma yapan biri olarak düzeltme ihtiyacı duydum..

İlk şiiriniz 1954'te yayımlandığından (Türk Dili - Şubat 1954 - Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü / Behçet Necatigil) Yaprak'ın sadece okuru olduğunuzu ve yazabileceğiniz herşeyin duyumlardan ibaret olacağını, yazınıza başlamadan önce de biliyordum.. Öyle de oldu.. Ne iyi ki bunu yazınızın sonunda belirtmişsiniz.. Yanlız şu var ki anlattığınız olayı Melih Cevdet Anday ufak tefek değişikliklerle şöyle anlatıyor:

 

"Unutamayacağım anılarımdan biri, ünlü Fransız ozanı Philippe Soupault'yu Yaprak yönetim evimizde ağırlamamızdır. Gerçekte böyle bir ev yoktu. Orhan Veli, o zaman, bir apartmanın bahçesindeki tek odalı bir evde oturuyordu. Odanın duvarları çatlak çatlaktı. Döşeme dayama bakımından yoksuldu. Tuvaleti yoktu diyebilirim. Bu yüzden biz, ünlü Fransız ozanını bir lokantaya davet etmek istedik. Ama o razı olmamış buna, ille de Yaprakçıların yönetim evine geleceğim diye tutturmuş. Odaya iki gün içinde badana vurduk, çatlakları elimizdeki Yaprak dergileriyle kapattık, evlerimizden koltuklar, masa, kilimler, içki-yemek takımları getirdik. Hiç unutamam, şiir okuma sırası kendine geldiğinde, Orhan Veli, Soupault'dan yaptığı 'Şakir efendi öldü / dün / gece Çerkeş'te / Çerkeş'te öldü gitti' çevirisini okudu. Biz gülüşmeye başlayınca, adam ne oluyor gibilerden bakındı. Anlattık. Bir daha dinledi. 'Tamam' dedi, 'benim şiirim bu.' Sonra ülkemizden ayrılırken, 'şiiri Türkiye'de buldum' diye demeç verdi gazetelere. (15 Ekim 1981 - Milliyet Sanat Dergisi)"

 

Sizin yazdığınızdan, daha doğrusu Nahit Hanım'ın anlattıklarından sizin anımsayıp yazdıklarınızdan çok farklı değil.. Ne var ki satırlarınızdan hem Orhan Veli ile Nahit Hanım'ın yalnız oldukları; hem de o "müştemilat"ın Orhan Veli'nin "sarhoş olup evine gidemediği zamanlarda yığılıp kaldığı bir yer" olduğu anlamı çıkıyordu ki her ikisi de yanlıştır..

Yazınızdaki asıl anlaşılmaz tavır şu paragraftaydı:

 

"O günlerde Ankara'da Orhan Veli imeceyle 15 günde bir Yaprak dergisini çıkarır, tek yapraklı edebiyat dergisi. Orhan Veli at yarışlarına düşkün olduğu için düzeltileri hipodromda yapar. Yaprak dergisini Mahmut Dikerdem, Mübin Orhon, Mazhar Leventoğlu... vs paraca desteklemektedir ama Orhan Veli bunun birazını da atlara ayırır. Tabii altın saçlı ve Atatürk'le üç defa dansetmiş Nahit Hanım da katkıda bulunur edebiyat öğretmenliğinden arttırdığı parayla."

 

Orhan Veli'nin "atlara ayırdığı" para konusundaki yanlışınızı da Necati Cumalı'nın yardımlarıyla düzeltirken biraz da Yaprak hakkında bilgi vereyim.. Derginin yayımlanma fikri, ilk olarak 1948 yılının sonlarında Mahmut Dikerdem'in evinde yapılan bir arkadaş toplantısı sırasında doğdu..

 

İlk sayı, meşhur Alış-Veriş şiir ile başlar.. Sabahattin Eyuboğlu'nun

 

Edebiyat verir yalın söz alırız

Şarkı verir türkü alırız

 

mısralarına herkes bir şeyler ekler. "Meta verir fizik alırız" mısrasını Nusret Hızır; "Salon verir sokak alırız" mısrasını Mahmut Dikerdem söyler.. (Mahmut Dikerdem'in anıları, Hazırlayan: Levent Yılmaz / yayımlanmamıştır.. Ayrıca bütün şiiri Sabahattin Eyuboğlu'nun yazdığı da söylenmektedir.)

 

Yaprak dergisinin ilk sayısının masrafları Mahmut Dikerdem tarafından karşılanmıştır.. Kendisi sadece "paraca" desteklememektedir dergiyi.. M. Fırtınalı takma adıyla genelde politik yazılar yazar. Çünkü Mahmut Dikerdem o sıralarda Dışişleri Bakanlığı'nda devlet memuru idi ve devlet memurlarının herhangi bir yerde yazmaları yasaktı.. 11. sayıdan sonra bu yazıları Yaprak imzasıyla yazmaya başlamasının nedeni de resmi makamlar şüphelenerek Orhan Veli ve Erol Güney'e baskı yapmaya başlamışlardı..

 

Necati Cumalı, Mahmut Dikerdem'in kendilerine verdiği 500 lira (derginin 15 kuruştan satıldığı göz önüne alınırsa, miktarın büyüklüğü daha rahat anlaşılabilinir) ile ilgili bir anısını şöyle anlatıyor:

 

"500 lirayı aldıktan sonra Mehmet Sarıgül, Orhan Veli ve ben at yarışlarına gittik. Mehmet at sevgisine kumar karıştırmaz, oynamazdı. Oysa atların durumunu herkesten iyi bilirdi. Mehmet söylüyordu, Orhan ile ben olanaklarımız ölçüsünde oynuyorduk. Sıra Arapların koşusuna geldi. Ünlü Haydar koşuyordu. Geçilmesi olanaksız bir attı. Saat cebimi tuttum, Orhan'a takıldım.

-Haydar'a 100 ganyan, 100 plase oynayalım mı?

İkisi de hiç düşünme dediler. Oynamadık. Oynasak 20 lira kazanacaktık. Kötü para değildi. Yine de oynamadığımıza pişman değildik. Yaprak'ın parasına dokunmadığımız için ayrı bir yürek rahatlığı duyuyorduk." (1 Kasım 1981 - Milliyet Sanat Dergisi)

 

Dergi daha sonra, estek köstek kendini idare etse bile, bir ara Orhan Veli dergiyi çıkarmak için paltosunu satar ve kışın ortasında ceketle dolaşır.. Böylece iki sayı çıkarılabilir.. Son sayıyı çıkarabilmek için başka şeyleri satar Orhan Veli; Abidin Dino'nun kendisine hediye ettiği resimleri.. Abidin Dino, Orhan Veli'nin kendisini ziyarete geldiği bir günkü olayı şöyle anlatıyor:

 

"Yüzü bir karış, upuzun bembeyaz. Dilinin altında bir şeyler vardı besbelli, bir süre şişe açma aleti gibi kıvrılıp kalmış, sonunda ağzındaki baklayı çıkarmıştı. Ona hediye ettiğim resimler vardı ya onları satabilir miydi? 'Son sayıyı çıkarmak için başka çare kalmadı' demişti, boğuk bir sesle ve müthiş utanarak. Ne demekti, daha kaç tane resim isterse vermeye hazırdım, yeter ki alıcı bulunsun! Biraz neşelendi ama, alt tarafı Yaprak dergisinin cenazesine bir çelenk hazırlıyorduk." (1 Aralık 1981 - Milliyet Sanat Dergisi)

 

14 Kasımda ölen Orhan Veli'nin cenazesi 17 Kasım'da Beyazıt Camii'ndeki cenaze namazından sonra Divanyolu'ndan Gazeteciler Cemiyeti'nin önüne getirilir.. Cemiyetin bayrağı yarıya çekilmiştir.. Birkaç dakikalık duraklama, yazıcı esnafının son selamıdır.. Cenaze Sirkeci'ye kadar eller üzerinde taşınırken, bütün arabalar durup yol verir..

 

Bütün kitapçılar kepenk kapatır.. Bu, şaire son hürmettir.. Rumelihisarı'na doğru yol alan cenazenin en önünde 'Yaprak' dergisinin çelengi ve arkada diğer çelenkler vardır.. Bunlardan birisi, Editörler Cemiyeti'nin çelengi dikkat çeker; çünkü 'Editerler' diye yazılmıştır..

 

O çelenkteki hataya gülüp geçsem de sizinki canımı acıttı..

 

Saygılar..

M. Şeref Özsoy


ANA SAYFA